“15 Temmuz kalkışmasını, Erdoğan’a karşı siyasi mücadele olarak görenler var” diye sorduk, İstanbul milletvekili Mustafa Yeneroğlu, cevap verdi
AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Almanya’yı her yönüyle çok iyi tanıyan bir kişi. Çünkü, çocukluğu, gençliği ve tahsil hayatı Almanya’da geçti. Almanya’nın siyasetini biliyor, onları tanıyor. Gerginleşen Türkiye Almanya ilişkileri konusunda en çok aranan, fikir ve görüşlerine müracaat edilen kişi. İşte bizde onun içim Mustafa Yeneroğlu’nu aradık.
Esasında onunla daha geniş bir söyleşi planlamıştım. Fakat bir türlü başaramadık. Bu arada gündem devamlı olarak değişmekte, Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleriyle Türkiye devamlı olarak sıkıntılar, krizler yaşıyor. Onun için kendilerine e-posta kanalıyla birkaç soru gönderdim. İşte o sorulara verilen cevaplar:
Özellikle batıda, 15 Temmuz kalkışmasını, siyasi suçlu olarak görmek isteyen kişi ve kurumlar var. Bundan dolayı Türkiye’den talep edilen zanlılar iade edilmiyor. Almanya, bu kişileri Türkiye’ye iade eder mi?
Uluslararası terörle mücadelede mutabakat ve bilhassa NATO üyeleri arasında dayanışma büyük önem taşır. Öncelikle, FETÖ ve PKK’nın eylemlerinin uluslararası anlaşmalara ve ulusal mevzuata göre siyasi suçtan ziyade terör suçu olarak niteleneceği tartışılmaz. Almanya’nın bu noktada samimi davranması ve taraf olduğu anlaşmalara uyarak terör örgütleriyle ilişkili olduğu şüphesiyle iadesi talep edilen vatandaşları Türk hukukuna teslim etmesi gerekir.
Bu kişiler neden iade edilmeli?
Suçluların iadesi, cezai konularda uluslararası bir adli yardımlaşma şeklidir. İade için, Avrupa Konseyi ülkelerinin taraf olduğu 13.12.1957 tarihli Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi (SİDAS) ve bu Sözleşmeye Ek 2. Protokol baz alınmalıdır. Almanya bu Sözleşmeyi 1977 tarihinde onaylamıştır ve dolayısıyla, Türkiye ile Almanya arasındaki iade hukuku da bu Sözleşme ve Ek Protokol maddelerine göre gerçekleştirilmelidir.
SİDAS’ın 1. maddesi suçluyu iade mecburiyetinden söz eder. Buna göre; “Âkid Taraflar, aşağıdaki maddelerde tâyin edilen kaide ve şartlar dahilinde, kanunları ihlâlden dolayı takip edilen veya iadeyi talebeden tarafın adlî mercilerince bir ceza veya emniyet tedbirlerinin infazı için aranan şahısları karşılıklı olarak teslim etmeyi taahhüt ederler.“ Madde 2(1) ise, hem iade talebinde bulunan, hem iade talep edilen ülkelerin kanunlarına göre iadeyi gerektiren suçun cezalandırabilir özellikte olmasını düzenler. Bu bağlamda belirtilmesi gereken önemli nokta, Almanya ve Türkiye’nin taraf olduğu 2005 tarihli Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi’nin terör suçlarını net bir şekilde siyasi suçlardan ayırmasıdır. Alman ceza hukukunun, ’suç işlemeye yönelik, terör amaçlı yabancı örgüt‘ maddesi ceza kanununun 129. paragrafının a ve b şıklarında düzenlenmektedir. Böylelikle, terör örgütü kurmak veya böyle bir örgüte üye olmak ve terör amaçlı çeşitli eylemlerde bulunmak siyasi suç kapsamına girmemektedir. Dolayısıyla, işledikleri terör suçlarını göz önünde bulundurarak, FETÖ ve PKK yöneticilerini siyasi suçlu olarak kategorize edip, iadelerini engellemek, hukukun katliamıdır. Bu örgütlerin yurtdışına kaçan mensupları, derhal Türkiye’ye iade edilip yargı önüne çıkarılmalıdır.
Türkiye’nin iç istikrarını istemeyenlerdir
Söz konusu olan kişilerin siyasi suçlu olarak değerlendirilmemeli mi demek istiyorsunuz?
Bunun düşünülmesi bile başta mağdurlara yapılabilecek en büyük hakarettir. FETÖ ve PKK’nın uluslararası anlaşmalara ve ulusal mevzuata göre birer terör örgütü olduğunu ifade ettim. Bu durum farklı bir değerlendirmeye gerek duymayacak kadar açıkken ‘değerlendirme-yorum’ oyunlarıyla ‘siyasi suç’ şemsiyesi altında örgüt üyelerini Türkiye’ye iade etmemek, bu kişileri adeta koruma altına almakla eş anlamlıdır. Özellikle de FETÖ ile ilgili bu değerlendirmeyi yapanlar 15 Temmuz’da yaşananları bilinçli olarak gözardı etmelerinin yanında Türkiye’nin iç istikrarı ile ilgili iyi niyetli olamazlar.
Tankla, topla yapılan kalkıçma siyasi mücadele değildir
15 Temmuz kalkışmasını Erdoğan’a karşı yapılmış siyasi bir mücadele olarak görenler var. Bir hukukçu olarak siz nasıl görüyorsunuz?
15 Temmuz darbesi, hükümeti ve devleti ele geçirmeye yönelik kanlı bir terör operasyonuydu; bunu sözde bir siyasi mücadele olarak değerlendirip masumlaştırmaya çalışmak akıl alır gibi değil. Tank, tüfek ve bombalarla sivil halka saldırmayı “siyasi mücadele” olarak göstermek, hem 15 Temmuz’da hayatını ortaya koyarak darbeyi önleyen halkımıza, hem de parlamento ve seçilmiş hükûmete en büyük saygısızlık olacaktır.
Almanya, terör tehtidini hafife alıyor
Almanya ile ilişkilerimiz oldukça kötü. Kimileri, siyasilerin bir süre sessiz kalmasıyla krizin çözüleceğini iddia ediyor. Siz nasıl görüyorsunuz?
Türkiye ile Almanya arasındaki krizin en temel nedeninin, Almanya’da Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı terör tehdidinin hafife alınması olduğunu söyleyebiliriz. Buna bir de Almanya’da müttefiklik ilişkisine sığmayan yaklaşımların devlet siyaseti hâline gelmesi ve ülkede artan sağ popülizmle birlikte Türkiye’ye yönelik ilkesiz yaklaşımların partilere puan kazandırması ekleniyor. Sorun ortada var olmaya devam ettikçe susmak bir işe yaramaz. Bilakis ihtiyacımız olan şey, Almanya’nın Türkiye’ye karşı daha saygılı bir yaklaşımı benimsemesi ve bunun önündeki engellerin konuşulması olacaktır.
Gabriel’in Türkçe Mektubu çelişkili ve gülünç
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Türkçe mektubunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gabriel’in senelerdir Almanya’da yaşayıp Almancayı anadili ile eşit düzeyde konuşan Türk vatandaşlarına Türkçe hitap etmesi bile başlı başına bir sembol politikasının göstergesi. Ayrıca mektup, birçok yönüyle Alman bakanın yaklaşımındaki ciddi sorunları ortaya koyuyor. Örneğin Gabriel, Türkiye’de suç işlediği iddiasıyla göz altına alınan Almanları “sırf Alman oldukları için” suçla alakası olamayacak kişiler olarak değerlendiriyor ki bu yaklaşımın elle tutulabilir hiçbir tarafı yok. İkincisi ise Gabriel, mültecilerin daha rahat sınır dışı edilebilmesi için Afganistan “güvenli ülke” olarak görülürken Türkiye’nin neden Alman vatandaşları için “güvensiz” olduğunu iddia ettiğini açıklamak zorunda. Kendisinin bir “sömürge valisi” edasıyla Türkiye’nin yargısının sözde “yetersiz” olduğuna dair ithamları da kabul edilemez. Almanya’nın Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkilerindeki sorunlu yaklaşımına rağmen Türkiye’ye demokrasi dersi vermesi hayli gülünç.
Alman şirketlerine soruçturma yok
Türkiye’nin Alman firmaları için başlattığı iddia edilen soruşturmayı (sonradan geri çekildi. Başbakan Binali Yıldırım’da Çankaya’da Alman firmalarını kabul etti.) nasıl değerlendiriyorsunuz?
Alman firmalarına yönelik bir soruşturmanın olmadığını ilgili Bakanlarımız açıkladı zaten, dolayısıyla geri çekilen bir şey yok.
Evet, Almanya ile siyasi alanda bir gerginlik yaşıyoruz. Ancak bu gerginliği diğer alanlara da taşımak için herhangi bir sebep yok. Türkiye yurt dışından gelen yatırımcılar için büyük fırsatlar sunan cazip konumda bir ülkedir. Daha geçenlerde Enerji Bakanlığı tarafından yapılan Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları ihalesini Alman Siemens firmasının dahil olduğu konsorsiyum kazandı. Nasıl ki Türkiye’deki Alman firmalarına yönelik bir soruşturma veya baskı söz konusu değilse aynı şekilde Almanya’daki Türklerin ticari ve iş hayatını etkileyecek bir baskı olmamalıdır. Maalesef 16 Nisan halk oylamasından bu yana bu noktada olumsuz örnekler yaşadık. Bu gelişmeler basında hiç yer almadı.
Alman kamuoyunun sorumlu zemine gelmesi lazım
Siz hem Almanya hem de Türkiye’yi tanıyorsunuz. Siyasetinde içinde, iktidar partisi vekilisiniz. Nasıl düzelecek iki ülkenin arası, burada sizin katkınız nedir?
İlişkinlerin düzelmesi için öncelikle Almanya’nın müttefikliğin gereğini yapıp kendi topraklarından Türkiye’ye yönelik açık tehditleri engellemesi gerektiğini her zaman ifade ediyorum. Son dönem Alman kamuoyunda yer alan haber, yorum veya açıklamalara bir bakın. Neredeyse tamamı Türkiye’nin gerçeklerini gözardı edip aleyhte propaganda yapmaktalar. Cumhurbaşkanımıza yapılan hakaretler ortadadır. FETÖ veya PKK’ya karşı mücadele söz konusu olduğunda samimi bir destek, kınama bulamazsınız. Katliamlardan bahsetmezler. Böyle bir ortamda biz siyasilerin çözüm yolu bulması, sorunları aşmaya yönelik iletişim kanalları oluşturabilmesi neredeyse imkânsızlaşıyor. Alman basınına verdiğimiz demeçler olduğu gibi yansıtılmıyor. Alman kamuoyunda hakim kontekste göre kesiliyor. Bu gidişatın terör örgütleri dışında kimsenin faydasına değil. Özellikle Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın gün geçtikce daha fazla ötekileştirildiği bir iklime doğru savruluyoruz. Alman kamuoyunun sorumlu bir zemine gelmesi ve Alman siyasetinin de karşılıklı sorumlulukları öncelemesi sorunlarımızın nesnel bir zeminde tartışılmasını sağlayacaktır.