Berlin’deki Mevlâna Camii, uyuma dönük çalışmaları, Alman komşularla iyi münasebetleri, yapılan faaliyetlerin her kesime açıklığı, aşırı akımlara mesafesi, birçok alanda Almanca’yı ön plana alan tutumu gibi sebeplerle örnek camiler arasında sayılabilecek konumdadır. Berlin’de yaşayanların yakından tanıdığı bu cami, 2014 yılında gündeme yapılan kundaklama ile gelmişti. Berlin polisi, kundaklama ihtimalini başlangıçta reddedip daha sonra kabul etmiş, ancak bugune kadar olayı aydınlatıcı adımları atamamıştır. Polisin tavrı, kundaklama gününden itibaren başta SPD’li politikacılar olmak üzere birçok kesim tarafından eleştirilmişti.
Mevlâna Camii gündeme tekrar geçtiğimiz günlerde yapılan polis baskını ile geldi. Kamuoyuna sızdırılan bilgilere göre; Mevlâna Camii, Alman devleti tarafından vatandaşlara, kurumlara, şirketlere verilen korona yardımlarından haksız şekilde yararlanmış, polis de durumu aydınlatmak, suç delillerini elde etmek ve şüphelileri bulmak maksadıyla 21 Ekim sabahı, cemaat sabah namazı kılarken camiye bir baskın düzenlemiştir. Polis, camiye ilaveten ona bağlı iki dükkan ile dernek başkanı dahil üç kişinin evinde eş zamanlı arama yapmıştır.
Toplamda 150 kişiyi bulan polis ve memurun yaptığı baskında, ayakkabı ve postallarla camiye girilmiş, halılar kirletilmiş, kapı ve bağış kutusu kırılmış, cemaat üzerinde psikolojik terör estirilmiş, altı saat boyunca arama yapılmış ve delil toplanmıştır.
Birçok ülke gibi Almanya’da da devletin vatandaşlara veya kurumlara yaptığı yardım ve bağışlar belirli esaslara bağlıdır. Devlet bunları, çizdiği esaslar dahilinde hak edene verir. Haksız şekilde alan olmuş ise, belirli mevzuat hükümleri dahilinde bunları geri alır. Mevlâna Camii yetkilileri, haksız başvuru ile acil korona yardımı iddialarını kesin bir dille reddetmektedirler. Bu konuda kimin haklı olduğu, kimin doğruyu söylediği başlayacağı mutlak görülen mahkeme safhasında ortaya çıkacaktır. Ancak, ne tarafından bakılırsa bakılsın, yapılan baskının izahı mümkün değildir.
Almanya’nın koronavirüsü nedeniyle dağıttığı yardımları verirken, bilhassa başlangıçta başvuruları yeteri kadar ince eleyip sık dokumadığı, bu sebeple hak etmeyen birçok kişiye para verildiği doğrudur. Başvuru sahiplerinden bir kısmının hak sahibi olmadıklarını bilerek, dolandırma gayesiyle başvuru yaptıkları da doğrudur. Bu sebeple, giderek başvurular daha sıkı denetlenmeye başladığı gibi, hak etmeyen kişilerden de aldıkları paraları iade etmeleri istenmiştir, istenmektedir. Bir hukuk devleti olan Almanya’da devletin, böyle bir durumda uyması gereken yol yordam da bellidir. Haksız verilen meblağ bir yazıyla geri istenir, itiraz edilirse değerlendirilir, savsaklama varsa iş hesabına el koymaya kadar gider veya konu mahkemeye intikal ettirilerek çözüm bulunur. Cami yetkilileri, şimdiye kadar kendilerine bu konuda tek satırlık bir yazı gelmediğini ifade etmektedirler.
Normal hukuki ve idari yolun takip edilmeyip, Eyalet Kriminal Dairesi’nin tamamına yakını maskeli 150 polis ve memuru cami baskınına göndermesi, eğer arkasında Avrupa’da giderek yükselen islamofobik ve Türk düşmanlığı maksatlı bir düşünce yok ise bile skandal derecesinde büyük bir hatadır. Nerdeyse her hafta içinden yeni bir aşırı sağcı, nazi grubun çıktığı emniyet teşkilatı için bu, kabul edilebilecek, kolayca geçiştirilebilecek bir durum değildir.
Umarız birçok kere şahit olduğumuz gibi bu sefer de olayın üzeri değişik bahanelerle örtülmez, gerekli inceleme, araştırma ve cezalandırma yapılır. Aksi halde camileri korumak ve camilere saldırıların faillerini yakalamakta zafiyet içerisindeki emniyet güçleri, cami cemaati için bir korku ve endişe unsuru durumuna geleceklerdir.
Öte yandan, buraların Anayasa ve kanunlarca ibadet yeri olarak kabul edilmediği gibi bir gerekçenin de arkasına sığınılmamalıdır. Nasıl Türkiye’de kanunların ve birtakım kişilerin Cem evlerini ibadet yeri olarak görmemesi, mensuplarının buraları ibadet yeri olarak görmelerine mani teşkil etmiyorsa, Alman Anayasası ve kanunlarının ibadet yerlerimizin kutsallığı ve dokunulmazlığını göz ardı etmesi de bizim bu mekanlara bakış açımızı değiştirmemektedir. Anayasa’sı ‘insan onuru’ vurgusuyla başlayan Almanya, bu konularda daha dikkatli olmak zorundadır.