Başlangıçta sadece belli hedeflere ulaşmak için söylenen yalanlar zamanla yalan söyleyen tarafından normal karşılanır hale gelirse bir psikolojik rahatsızlıktan (pseudologia fantastica = patalojik yalancılık) bahsetmek mümkündür. Böyle bir rahatsızlık hem kendi şahsi hayatımızı hem de etrafmızdaki insanların hayatını zehir eder. Güven sarsılır. Yalan söyleyen kişi yalnızlaşmaya başlar.
Yalan söyleyen insanlara yalan ile hedeflerine ulaşamayacakları gösterilmeli. Örneğin okulda zayıf alan bir öğrenci velilerine yalan söyleyerek durumu idare edeceğini zannedebilir. Velileri ise yalan söyleyerek durumu sadece dahada kötü hale getirdiğini, eğer doğruyu söyleseydi problemin bu kadar büyümeyeceğini ve beraber bir takım olarak çözüm arayacaklarını belirtebilirler.
Çocuklar velilerinin söyledikleri yalanları, tutmadıkları sözleri de güvensizlik olarak algılarlar ve aynısını kendileri de uygulamaya başlarlar. “Küçük yalanlar“ dahi, örneğin birisi telefon açtığında yapmadığınız bir işi yapıyormuş gibi söylemek veya telefonu açan eşinize evde olmadığınızı söylemesini söylemeniz, çocuğun gözünden kaçmaz ve adım adım yalan söylemeyi benimser. Çünkü ne gördüyse onu uygulayacaktır.
Şahsi ve toplum hayatını zehirleyen yalan ile ilgili bir hadis aktaralım: Rivayete göre, Ebu’d-Derda ile Rasulullah arasında şöyle bir konuşma geçer:
– Ebu’d-Derda: Yâ Rasulallah! Mümin hırsızlık yapar mı?
– Rasulullah: Evet bazen olabilir.
– Ebu’d-Derda: Peki, mümin zina edebilir mi?
– Rasulullah: Ebu’d-Derda hoşlanmazsa de “Evet!”.
– Ebu’d-Derda: Peki, mümin yalan söyler mi?
– Rasulullah: Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.”
Bir başka rivayete göre Peygamberimize bir gün çeşitli sorular soruldu, ardından da bir mümin yalan söyleyebilir mi diye sordular. Sevgili Peygamberimiz, oturduğu yerden şöyle biraz doğruldular ve hiddetle “Müslüman asla yalan söylemez! Müslüman asla yalan söylemez” diye onlarca kez tekrar ettiler. Sahâbe-i Kirâm “Keşke bu soruyu sormasaydık. Hz. Peygamber’i çok üzdük.” diye pişmanlıklarını ifade ettiler.
Hz. Muhammed (sav) “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Kur´an, 11:112) ayetinin kendisini ihtiyarlattığını söyler, çünkü yükü ağır. Hz. Ali ise “Allah katında en büyük hata, yalan konuşmaktır.” der.
Aynı şekilde Peygamberimiz “Doğru olunuz, doğruluk gerceği, gerçek de cennet yolunu gösterir. Bir kimse doğruluktan ayrılmaz, doğruluğu düstur edinirse, Allah katında o kimse sıddıklardan olur.“ ve “Kul bir yalan söyler, onun bu yalanı o kadar kötü kokar ki, melek dayanamaz da yanından bir fersah uzaklaşır.“ diye buyurur.
Hz. Muhammed (sav) küçük yalan – büyük yalan ayırımı yapmazdı: “Yalan, yalan olarak yazılır. Küçük yalan olsa dahi yine yazılır.“ Örneğin Peygamberimiz de şaka yapardı, fakat şakadan dahi olsa asla yalan söylemezdi: “Ben şaka yapsam da haktan başkasını söylemem.“, “Haklı olduğu halde münakaşayı terk eden, şakadan söylediği yalanı terk eden, insanlara güzel ahlakla muamele eden kimsenin cennete gireceğine kefilim.“
Bu hakikatlere binaen bir insan, herkes üzerine gelsede doğruyu söylemeye devam etmelidir. Çünkü inandığı doğrudan makam, mevki ve insan sevgisi için dönmemeli. Madem doğruya ”doğru” olarak inandı, o zaman o doğruyu haykırabilmeli.
Çünkü doğru her zaman doğrudur…
Peygamberimize göre yalanın caiz olduğu sadece belli durumlar vardır: Düşmana koz vermemek için harpte, insanların arasını düzeltmekte ve aile birliğini sağlamak için eşler arasında. Fakat burada izin verilen “yalan”, gerçek manada zaten yalan değildir. Kinayeli bir şekilde bir hakikati farklı söylemektir, yoksa bu durumlar da bile hiç olmayan birşeyi olmuş gibi göstermek, yine aynı sıkıntıları doğuracaktır. Yoksa izin verilen “yalan”ın sınırını herkes kendisi belirlerse, birşeyin ne zaman yalan olduğu, ne zaman yalan olmadığını herkes kafasına göre ayarlarsa, bu izin su-i istimal edilir.Dolayısıyla budurumlarda da söz sanatını kullanıp bizzat yalan söylememekte fayda var.