Avrupa Birliği ülkelerinde ırkçılık ve İslam düşmanlığı

Yaşanan ayrımcılık ve dışlanma ise hem etnik kimlikten dolayı hem de özellikle dinden dolayı gerçekleşiyor. En çok dışlanma yaşayanlar ise Afrikalı Müslümanlar ve tesettürlü bayanlar. Çünkü bunlar görüntüleri itibarıyla da dışlanma yaşıyorlar.

Avrupa Birliği ülkelerinde ırkçılık ve İslam düşmanlığı

Avrupa ülkelerinde yaşayan herkesin uzun zamandır gözlemlediği ve konu ettiği ırkçılık ve İslam düşmanlığıyla ilgili, artık birçok AB ülkesini kapsayan ilmi bir veri var. Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA)`nın “Avrupa Topluluğunda Müslüman olmak” (Being Muslim in the EU – Experiences of Muslims) isimli araştırmanın sonuçları yayınladı.

Araştırma 13 farklı AB ülkesindeki Müslümanların deneyimlerini konu ediyor. Bu amaçla 2021 ve 2022 yılları arasında Müslümanlarla anket yapılmış.

Sonuçlar ise endişe verici. Araştırmaya göre Müslümanların %50si son 5 senede en az 1 kere ayrımcılığa uğradıklarını söylü-yorlar. Bu çok ciddi bir oran. Ve bu oran 13 ülkenin ortalaması. Zirveye baktığımız zaman bu oran Avusturya’da %74, Almanya’da %71, Danimarka ve Finlandiya´da %64.

Yaşanan ayrımcılık ve dışlanma ise hem etnik kimlikten dolayı hem de özellikle dinden dolayı gerçekleşiyor. En çok dışlanma yaşayanlar ise Afrikalı Müslümanlar ve tesettürlü bayanlar. Çünkü bunlar görüntüleri itibarıyla da dışlanma yaşıyorlar.

Yaşanan dışlanma ve ayrımcılığa baktığımızda açık bir ırkçılık ve İslam düşmanlığı görüyoruz. Ve bu dışlanmanın hayatın birçok alanına nüfuz ettiğini de görüyoruz. Örneğin hem gün içerisinde yaşanan hakaretler ve saldırılar, hem de yapısal olarak ev ve iş bulmada, iş alımında, öğrencilere okulda baskı konusunda veya polis kontrollerinde bir ayrımcılık görüyoruz.

Böyle bir dışlanma elbette toplumsal ve sosyal hayata da yansıyor. Örneğin iş bulamayınca geliriniz hiç yok veya daha az oluyor, sosyal yardım alıyorsunuz, maddi sıkıntı çekiyorsunuz. Ev durumunuz da daha kötü oluyor, sağlık sorunlarınız daha fazla olabiliyor.
Uzun vadede, bu durum Avrupalı Müslümanlarının aidiyet duygusunun zayıf-lamasına yol açabilir. Ve maalesef bu durum normal-leşebiliyor ve kabullenir hale gelebiliyor.

Aslına bakılırsa bu ayrımcılık yıllarca yaşananların sonucu. Yani bu bebek birden doğmadı, bunun bir hamilelik süreci var.
90´lı yılların Amerikan filmlerini hatırlayalım. Amerika’yla soğuk savaş yaşayan Ruslar ve Japonlar filmlerde genelde kötü adam rollerindey-diler. Bu kötü rolleri zamanla Araplar ve Müslümanlar üstlenmeye başladı. 11 Eylül 2001 olayı olunca da zaten zihinlerde kötü rolde olan Araplar ve Müslümanlar herkese inandırıcı geldi. İslamofobi dönemi başladı. 2010´lu yıllara kadar İslamofobi, yani İslam korkusu, devam etti. Fakat o yıllardan sonra korku artık düşmanlığa evrildi. Yani İslamofobi´den İslam düşmanlığına geçiş yaşandı. Özellikle 2015’de mültecilerin Avrupa’ya büyük gruplar halinde gelmesinden sonra Avrupa’da ırkçılık zirve yaptı. Dolayısıyla şu an geçmiş 30 senenin meyvesini görüyoruz.
Peki çözüm olarak ne yapılmalı diye düşünürsek.

Belli ki Müslüman karşıtı ırkçılıkla mücadele için önlemler alınması gerekiyor, bu net. Örneğin ayrımcılık karşıtı yasaların uygun şekilde uygulanması veya ayrımcılık ve nefret suçları için daha katı yaptırımlar uygulanması gerekiyor. Bunlar yasayla ilgili yapılması gerekenler.

Fakat asıl mesele toplumsal bazda yapılmalı. Müslümanlara karşı algının değişmesi için kullanılan kavramlar, söylemler değişmeli. Müslümanları hedef olarak gösteren söylemlerden vazgeçilmeli. Özellikle ırkçı gruplar tarafından “teröristler” tarif edilirken, aslında Müslümanların çoğunluğunun tarif edildiğini görüyoruz. Bu algıyla Müslümanların büyük bir çoğunluğu zihinlere kötü ve zararlı olarak yerleşiyor. Kilit nokta ve değişmesi zaman alacak asıl mesele bu.