“Bir fend ile geldi Geçti
Kiziroğlu Mustafa Bey”
Zamana mal olmuş, tarihimizde edebiyatımızda yerini almış değerlerimiz vardır. Bu değerler mit olarak, kahramanlarımız olarak, ses rengimiz olarak kültür dağarcığımızdadır hep. Köroğlu da bir kahraman olarak, bugüne yansıyan koçaklama türküleriyle bu değerlerden biridir.
Köroğlu, Balkanlardan Kafkaslara kadar geniş Türk coğrafyasında yerini almış bir kahramandır. Özellikle Azerbaycan sohbet meclislerinde Köroğlu hep baş konuktur. Azerbaycan aşık edebiyatında Köroğlu hikaye ve şiirleri önemli yer tutar. Geniş coğrafyada farklı olaylar içinde anlatılılan hikaye bunun için ilginçtir. Çünkü her ayrı bölgede anlatılan “Köroğlu Kolu” yepyeni bir hikaye olarak ortaya çıkmaktadır. Ve bu hikayenin canlı ve ritmik yapıdaki türkülerle beslenmesi ilgi duyulmasını ayrıca sağlamaktadır. Bugün hala söylenen “Kiziroğlu Mustafa Bey” türküsü buna en bariz örnektir. Ayrıca “Kiziroğlu Kolu” diye bir hikaye bölümü de vardır Köroğlu anlatımında.
Bu türkü aynı zamanda iki kahramanın dostluğa dönüşen kavgasını , yiğtlikleri kadar tevazu sahibi olan yüreklerini de ortaya çıkarır, bunun örneğini teşkil ederek folklorümüzde yerini alır. Köroğlu kıratın maharetiyle, kendi kuvvet ve hüneriyle yenilmeyen yiğittir. Bir gün Aras kıyılarında bir kahramana rastlar ve ilk şaşkınlığını yaşar. Bu kiziroğlu lakabıyla tanınan Mustafa beydir. Köroğlu ile başa baş bir mücadele çıkarır. Köroğlu Çamlıbel’e döndüğünde Kiziroğlu’nun kahramanlığını anlatır, hiç gocunmadan hakkını teslim eder, tevazu sahibi olduğunu gösterir. Ve bunu saza dökerek, bir koçaklama türküye dönüştürür.
Türkü kendi içinde bir canlılık barındırmaktadır. Bir müzikal film özelliği taşımaktadır adeta. Türküyü o canlı yapısı ile dinleyince sözkonusu cenk göz önüne gelir gibi olur. “Hey.. hey” ve “peh.. peh” nidaları, “Ağam kim paşam kim” soruları ve cevapları bir “Olay türkü” olarak tezahür etmektedir:
Bir hışm ile geldi geçti
Kiziroğlu Mustafa bey!..
Hışmı dağı deldi geçti
Kiziroğlu Mustafa bey!..
Bir atı var ala paça
Mecal vermez kırat kaça
Az kaldı ortadan biçe
Kiziroğlu Mustafa bey!..
Vay ben ona eş olaydım
Anadan on beş olaydım
Keşk’ona gardaş olaydım
Kiziroğlu Mustafa bey!..
Hay eden de haya teper
Huy eden de huya teper
Köroğlu’yu suya teper
Kiziroğlu Mustafa bey!..
Bununla ilgili bir hususu da anekdot olarak anlatmak isterim. Yıllar önce Azerbaycan’da bulunduğum bir sırada Bakü’de “Köroğlu’ya Gidelim” isimli bir aşıklar şölenine katılmıştım. Proğramın yoğunluğundan dolayı misafir sanatçı olarak sadece bir türkü seslendirmem söz konusu idi. Ben, Köroğlu türküsü olarak, “Bolu beyi” ya da “Kiziroğlu” türkülerinden hangisini söyleyebilecğimi sorunca, “Kiziroğlu türküsü asla olabilemez” diye itiraz ettiler. Şaşkınlıkla, “neden olamaz” diye sordum. Dediler ki “ biz Köroğlunun hayatını aşıklar meclisi olarak safha safha sayneye koyuyoruz, Kiziroğlu ile ilgili bölüm 3 hafta önce burada işledik.” Ve ben “Bolu Beyi” türküsünü seslendirmek durumunda kaldım. Bu durum Azerbaycan’ın halk edebiyatına akademik bir anlayışla yaklaştığını göstermesi bakımından manidardır.
Artvin yöresinden seslendirilen ve bugün çok sayıda sanatçımız tarafından okunan aşağıdaki Köroğlu türküsü de yine bu zenginliğin bir başka renk tonudur. Kulaklarımızın aşina olduğu türkü repertuarımızda yer alan bu eser de hem bir türkü sesidir, hem de tarihten bir izdüşümdür. Bu sefer Kiziroğlu’ndan başka bir koçak türkünün konusudur. Zira Köroğlu’nun etrafı Köroğlular doludur ve hepsi adeta kan gardaştır. Han Ayvaz da bu koçaklardan biridir:
Haykırdı çıktı meşeden
Gün tutuldu temaşadan
Hiç korkmaz beyden paşadan
Ayvaz bu gelen bu gelen
Arap atın üstündedir
Ela gözler mestindedir
Düşman canın kastındadır
Ayvaz bu gelen bu gelen
Han dönem akıtma yaşı
Yanar yüreğimin başı
Köroğlu’nun kan gardaşı
Ayvaz bu gelen bu gelen
Asırların birikimini geniş coğrafyların renkleri ile içinde barındıran türkülerimiz güzeldir. Çünkü türkü kadar Türk kültürüdür aynı zamanda.