Edebiyatımızda olayların içinden doğan şiirler, o olay ve konu istikametinde farklı bir renk ortaya koyarlar. Bu edebiyatımızın konu zenginliği ve ifade gücümüzün genişliği sayılmalıdır. Tema çeşitliliği Türkçemizin seyir alanını da tayin ediyor. Nice nice güzelleme şiirleri, nice mizah, nice hiciv, nice ağıt ve nice kahramanlık şiirleri renk renk yerini alır kültür sayfalarımızda..
Anadolu’muz Âşıklar diyarıdır. Kars, Erzurum, Artvin ve Bayburt bu geleneğin yaygın yaşadığı bölgelerimizdir. Az ötede Sivas ve çevresi de kendine has bir âşıklık kolu barındırır içinde.Daha güneye yönelince Çukurova bölgesi Karacaoğlan’dan, Dadaloğlu’dan başlayan bir çığırı bugün de aynen yaşatmaktadır. Adana bölgesinde başarılı eserler ortaya koyan çok sayıda saz şairimiz vardır.
İşte bugün ki şiirimiz bu bölgeden olacaktır. İnsanımızın şiire olan meyli ve kabiliyeti bazen mektup konusu bir durumu, bir olayı şiir diliyle anlatır. Bugün böyle bir mektup sayfasını sohbetimize taşıyacağız.
Takriben 1960’lı yılların sonudur. Âşık Reyhani’nin yolu Adana’nın Kozan ilçesine düşer. Âşıkların Meclis ettiği kahveye uğrar. Kozan’ın başarılı bir Âşığı olan Hazım Demirci’de oradadır. Durum bir yarışmaya dönüştürülür. Âşık Reyhani ile Hazım Demirci bir imtihana tabi tutulur. Âşıkların kendileri 500’er lira koyarlar, kahve halkı da ayrıca para toplarlar, jüride oluşturulur, kazanan bütün parayı alacaktır.
İmtihan başlar. Atışmalar yapılır, muammalar sorulur. Halkın ve jürinin de fark ettiği şekilde Reyhani açıkça galip gelir…
Buraya kadar her şey doğal sayılabilir. İşte bundan sonrası edebiyata bir güzellik olarak düşer. Hazım Demirci güçlü bir âşıktır. Ama daha güçlü olan birine yenilmiştir. Yine bir güçlü şair olan Kozanlı Âşık Kul Mustafa Hazım Demirci’nin aynı zamanda bacanağıdır. Hazım Demirci bir şiir mektup yazarak durumu Kul Mustafa’ya bildirir.
Burada iki husus dikkat çekmektedir. Birincisi bu şiirin gerçekten teknik ve mana olarak güzel bir şiir olduğudur. İkincisi ise Hazım Demirci’nin büyük bir tevazu ile ve tam bir mertlik ile durumu itiraf ve ifade etmesidir.
Şiiri okumalıyız şimdi :
Reyhani’yle güreş tuttum Kozan’da
Sağ yanımdan yara verdim bacanak
Aşk matahı tartar iken mizanda
Bir yanımdan fire verdim bacanak
Ak etmedim Kozanlının yüzünü
Hep ağlattım seyircinin gözünü
Aşkın pazarında metah bezini
Beyaz aldım kara verdim bacanak
Güreş bilmem ben meydanda tıkıldım
Tırpan çekti yedi yerden söküldüm
Uluorta aşikâre yıkıldım
Koloncumu yere verdim bacanak
Adı Reyhani’ymiş hörtük mü hörtük
Sözleri rumuzlu üzeri örtük
Güreşin sonunda ödülden artık
Beş yüz lira para verdim bacanak
Sarma sardı beni tuşa getirdi
Bağdaş kurdu ta bağrıma oturdu
Herif beni omuzladı götürdü
Taşınmama kira verdim bacanak
Hazım Demirci’yim döndüm dönüştüm
Ben dilimin döndüğünü konuştum
Musa oldum bin bir kelam danıştım
Kabahati tura verdim bacanak
Hazım Demirci’yi hatırlamışken bir şiirine daha yer vermek doğru olacaktır.
Eyvah emeğime, yazıklar bana,
Vuslat kervanına yük edemedim.
Ben nasıl çıkarım ulu sultana,
Kara yüzlerimi ak edemedim.
Balık suya hasret yaşıyor gölde,
Gözlüye aşikâr gözsüze dulda.
Tövbe silgim mevcut olduğu halde,
Günah defterimi pak edemedim.
Benim de gönlümde bir saray vardı,
Bir tarafı nardı, bir yanı nurdu.
Hemi rahman girdi, hemi şer girdi,
Saray sultanımı tek edemedim.
Hep boşa geçirdim gençlik çağını,
Kıramadım cehaletin ağını.
Ruha engel olan nefis dağını,
Tevhid tokmağıyla şak edemedim.
Deli Hazım der ki çok çile çektim,
Mürşit eşiğinde boynumu büktüm.
Kisb ü kâr testisin devirdim döktüm
Menzile iletip hak edemedim.
Rahmet-i Rahman’a yürüyen her iki aşığımızı da rahmetle, saygıyla anıyoruz. Bu gök kubbeye bıraktıkları hoş sada onları yaşatmaktadır..