Türkiye-Almanya ilişkilerinin seyri, iyi veya kötü olması Almanya’daki vatandaşlarımızın durumunu doğrudan ilgilendirmektedir. Her ne kadar zaman zaman ‘biz kendi başımızın çaresine bakarız, Türkiye politikaları bizi fazla ilgilendirmez’ veya‘yurt dışındaki vatandaşlarımız yaşadıkları ülkenin vatandaşı olup başlarının çaresine baksınlar’ türünden önü arkası hesaplanmamış sözler duyulsa da, Almanya’da yaşayan insanlarımıza Türkiye kaynaklı politik gelişmelerden bağımsız bir gelecek hesaplamak gerçekçi değildir. İnsanlarımızın arkalarında güçlü bir devletin varlığını hissetmeye ne kadar ihtiyacı varsa, Türkiye’nin de yurt dışında gözü, kulağı, sesi olacak bir vatandaş kitlesinden alacağı önemli bir güç ve destek söz konusudur.
Son yıllarda Almanya ve Türkiye arasında yaşanan çekişme, anlaşmazlık ve krizler ne yazık ki bu ülkede yaşayan insanlarımızın geri plana itilmesine sebebiyet vermiştir. Eskiden döviz deposu görülenler şimdilerde oy deposu ve gerektiğinde Türkiye’yi yönetenler için bayrağını alıp sokağa dökülecek kitleler olarak görülmektedir. Gerilim politikalarına göre şekillenen gümdemde yurt dışındaki insanlarımızın problemleri, bunların çözümleri ve gelecekleriyle alakalı hususlar yok seviyesine inmiştir. Bu anlayışın şekillendirdiği ortamda, yarım asırda binbir çabayla elde edilenler de hoyratça heder edilmekte, adeta karanlık bir geleceği çabuklaştıracak adımlar atılmaktadır.
İşin en kötü yanı, artık bunların konuşulup tartışılabileceği platformların kalmayışıdır. Toplumda, hükümetin doğru bir icraatını kabullendiğinizde işin özüne bakılmadan‘vay yandaş mı oldun?’, yanlış bir icraata karşı çıktığınızda ‘vay Cumhurbaşkanı düşmanı’tepkisiyle karşılaşılması, durumun sağlıklı tespitine imkan vermediği gibi, çözüm yolları bulunması ve yeni arayışlara yönelme imkanını da yok etmektedir. Bilhassa resmi görevli ve yetkililerin düzenledikleri toplantı ve programlarda şimdiye kadar görülmemiş derecedeki ‘dikensiz gül bahçesi’arayışı, bazı miyop beyinlilerin hoşuna gitse de geleceğimizi karartacak düzeyde bir kısa ve dar görüşlülüğün ifadesidir.
Önceki yıllarda yapılan ve problemlerin tespiti ve çözümünde büyük yararları görülen‘yurtdışı işçi sorunlarının tespiti’ve benzeri faaliyetleri şimdilerde yapmak imkansız hale gelmiştir. Ankara’nın bu tip teşebbüslere karşı tavrı adeta ‘bir problem mi var ki, biz her şeyi çözdük, çözüyoruz’ şeklinde olmakta, yurt dışındaki tayin edilmiş koronun tavrı da bunu alkışlama şeklinde tecelli etmektedir. Türk ve Türkiye düşmanlığı, ekonomik ve sosyal haklar, hukuki problemler, gençlik, aile, çocuklar, din dersleri, Türkçe öğrenimi, vatandaşlık, siyasi hakların kullanımı, cami ve derneklere saldırılar, yükselen ırkçılık gibi yığınla mesele sadece islamofobia ve Tayyip Erdoğan karşıtlığına indirgenerek ele alınmakta, bu ise çözümsüzlükle birlikte sıkıntıların daha da artmasına yol açmaktadır.
Böylesine bir anlayışın atmosferinde gerçekleşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son Almanya ziyaretinde yurt dışındaki insanlarımızı ilgilendiren hemen hiç bir konuda müspet bir kazanım elde edilmediği gibi gündeme de gelmedi. Ziyaretin Berlin ayağı yüksek diplomasinin anlaşılmaz tavrına kurban edildiği gibi, Köln ayağı bir bayram ve sevinç havasında geçmesi gerekirken politika kaynaklı gerilimlerin kurbanı oldu. Göğsümüzü kabartacak Köln Merkez Camii açılışına, o ibadethanenin inşası için düşünden tırnağından arttırdığı paralarla destek olup milyonlarca euro katkı sağlayan halk katılamadığı gibi, bizimle birlikte cami karşıtlarına karşı dişe diş mücadele veren Alman dostlarımız da katılmadı. Devasa eserin açılışını ancak seçilmiş küçük bir kitlenin iştiraki ve Cumhurbaşkanımızın yaptığı veciz konuşmayla gerçekleştirebildik. Halkla ve Alman dostlarla kucakaşmaya vesile olması gereken açılış programı, tam tersine yeni gerilimlere yol açtı.
Son yaşananlarda hiç şüphesiz başta Alman medyası değişik çevrelerin faaliyetlerinin büyük etkisi oldu. Ancak politikanın görevi, tüm karşı oluş ve duruşlara rağmen engelleri aşarak ortaya müspet bir sonuç çıkarmaktır. ‘Biz ne yaparsak doğrudur’anlayışı ile hareket eden, yanlış kılavuzların yönlendirmesiyle veya burunlarının doğrusuna gidenlerden ise bir şeyleri düzelteceklerini beklemek yersizdir.