“İçimiz hep bir hoşça kal ülkesi”
(Cahit zarifoğlu)
Öztürk okuyucuları ile sohbet ve muhabbet çizgimizi düşünürken uzun yıllara dayalı ortak bir paylaşımın varlığını görüyoruz. Hatta 1900’lü yıllardan 2000’li yıllara, ta bugüne bağlanan bir bağlantı söz konusu. Dilimizde “Zaman su gibi akıyor” diye bir deyimimiz vardır. Hayatın akışına isabetli bir misal olması bakımından söylenmiş bir sözdür bu. Zahiri bir bakışla suyun hızlı hareket halinde olduğunu görürüz. An’ı yaşarken zamanın sanki geçmediği, durduğu bir düşünceye kapılırız. Fakat “gün”den “dün”e doğru bakınca zamanın su gibi akıp geçen bir hız olduğunu anlarız.
Dolayısıyla zaman zaman bu akışı fark eder ve dikkatlere sunarız. Ta seksenli senelerde zamanın akışını şiire dökmüşüz ve vakti vaktine paylaşmışız:
Geride bıraktık kaçıncı yazı
Özlem ateşiyle yakıyor yıllar
Gurbetten bir parça eylemiş bizi
Renk renk, nakış nakış dokuyor yıllar..
Elbet bir başkaydı Fırat’ın suyu
Hiç de aynı değil Elbe’nin huyu
Bir dem Dicle boyu, bir dem Ren boyu
Sularla beraber akıyor yıllar…
Köln’ü ben Konya’ya benzetemedim
Kurduğum dünyayı bezetemedim
Beş dedim, on dedim düzeltemedim
Bildiği tarafa çekiyor yıllar…
Şişkinlik büyürken cüzdanımızda
Çürüme artıyor insanımızda
Binalar yaparken bir yanımızda
Öbür yanımızı yıkıyor yıllar…
Göğe dayansa da hasretten direk
„Vuslat“ diyip avunmaya ne gerek
Ha bu sefer, ha şu sefer diyerek
Bir başka yıllara çıkıyor yıllar..
O zamanki görüş başka görüştü
Gelip, dönmek.. niyet birkaç kuruştu
İlk gelenler torunlara karıştı
Üçüncü nesili okuyor yıllar..
POLATOĞLU, alıcıyız galiba
Yeni mekân bulucuyuz galiba
Bu gidişle kalıcıyız galiba
Almanya’ya çivi çakıyor yıllar..
Yıllar şiirlere renk verirken, zaman ve su misal olarak dillerde terennüm edildi. Ren ve Elbe’ye Sen ve Maın ırmaklarının çağlayışı da katıldı.
Sen kıyısında Ren kıyısında
Durgun Maın’da, Elbe suyunda
Akıyor Yıllar
Gelecek yıllara bakıyor yıllar
nakaratıyla sazımızda yeni türküler oluştu.
Sohbet yazıları muhabbetin kalem sesleriydi. Uzun yıllar yüzlerce makale ile Öztürk sayfalarında bir söz bağı gerçekleşti aramızda. Yani zaman zaman göçmenlik hayatımızın yankılarını gördük yazılarımızda. Daha çok da Anadolu edebiyatının güzelliklerinin rengi düştü sohbet köşemize.
Bu uzun sohbet paylaşımını şimdilik yeterli görmek kararı içimde oluşurken, yazıya düşen nice nice şiirlerin yankısının aramızda bir hatıra bağı olarak kalacağını düşünüyorum. Türk edebiyatının demirbaş şairleri güzel şiirleriyle konulara yön verdiler. Bu veciz mısralar hem şiir zevki olarak hem bilgi olarak hafızamızda yerini alacaktır.
Böylesine değer mesabesindeki edebiyat ürünleri, zihnimizdeki varlığını sürdürecektir. Arşivimizde kayda geçmiş değerler olarak kalacaktır. Kültür köprüsü yakın bir yoldur hep; veda ve ayrılık şeklinde düşünmemek gerekir. Zira Mevlana’nın dediği gibi, “Vedalar gözüyle sevenler içindir, çünkü gönülden sevenler ayrılmazlar.”
Edebiyatımızı kuyumcu terazisinde tartarcasına sizlere nice güzel şiirler, şiir bölümleri taşıdık. Öztürk Gazetesindeki sohbet yazılarımızı burada bağlarken, Halil Karabulut’un güzel bir şiiriyle nokta koymak da anlamlı olacaktır:
İş işten geçti de olduk farkında
Meğer yaşamak da bir sanat imiş..
Ezildik büzüldük felek çarkında
İş, uzun emelden feragat imiş
Hayat yollarında hızlı yürüdük
Yağmurda ıslandık günde kuruduk
Yitirdik sağlığı çöktük çürüdük
Sağlık ele geçmez saltanat imiş..
Hayal denizine gemiler saldık
Kara kaygılarla uykusuz kaldık
Dünya varlığından sanki ne aldık
İşin başı sabır kanaat imiş…
Çok imiş hayatın özellikleri
Bakmış görmemişiz güzellikleri
Biz mekân tutmuşuz gazellikleri
Sevip sevilenler bermurat imiş
HALİL, gam kederi silmek gerekmiş
Kuru ekmek yiyip gülmek gerekmiş
Dakkanın kıymetin bilmek gerekmiş
Ömür bir sınırlı seyahat imiş