Modern toplum hayatının ana unsurlarından medya, dördüncü kuvvet olarak adlandırılır. Medya, bir toplumun huzur ve güveni, günü ve geleceği açısından yasama, yürütme ve yargıya ilaveten ana rollerden birisini ifa eder. Üzerine aldığı gönüllü kamu hizmeti rolü, büyük görevler yerine getirmesine rağmen birçok kesimi memnun etmez, hatta düşmanlığını üzerine çeker.
Temel görevi halkın haber alma ihtiyacını karşılamak olan medya, aynı zamanda mühim bir kültür taşıyıcısıdır. Kültür taşıyıcılığı, yabancı bir ülkede, yabancı kültürler arasında yaşayan bir topluluk için hayati önemdedir. Bunda en temel esas, dilin yaşatılması hususunda oynadığı roldür. Gerek basılı yayın ve gerekse televizyonlar kitlelerin anadillerini öğrenme ve yaşatmalarında tahmin edilenin üzerinde bir fonksiyon icra ederler. Bu sebeple, beş milyonun üzerinde Türk’ün yaşadığı Avrupa’da Türkçe yayın yapan medya geleceğimiz açısından hayati değerdedir.
Son yirmi yıldır değişik sahalardaki atılımlara rağmen Avrupa’daki Türk medyası hızla irtifa kaybetmekte, adeta yok oluşa sürüklenmektedir. Bir zamanlar satış rakamları 250 binin üzerinde seyreden Türkçe günlük gazetelerin birçoğu yayın hayatından çekildi, kalanların toplam tirajları artık birkaç bini bulmuyor. Yine bir zamanlar hayli yaygın ilgi gören Türk televizyonlarına ilgi de süratle azalmıştır. Avrupa’da yaşayan Türklerin haber, bilgi, yorum ve diğer ihtiyaçlarını artık binbir zorluklarla hayatlarını sürdürmeye çalışan mahalli basın yayın organlarına yüklenmiştir.
Avrupa’da basının ‘mahalli’ olduğu gerçeğinden hareketle bunu bir avantaj şeklinde ele almak gerekse de içinde bulundukları şartlar herhangi bir avantajın varlığına işaret etmemektedir. Mahalli gazeteler, bu yola baş koymuş, maddi-manevi zorlukların üstesinden gelmek için olağanüstü çaba göstererek vatandaşlarına hizmet niyetindeki bir avuç insanın ısrarlı gayretleriyle yürümektedir. Sermayeden başlayarak profesyonellik, kurumsallaşma, yeterli eleman, yeterli ilan desteği gibi birçok konudaki sıkıntılar içerisinde varlık mücadelesi verirken muhataplarından yeterli takdiri de görmemektedir.
Halbuki Türkçe öğretiminin okullardan sistemli şekilde kaldırıldığı, ailelerin çocuklarına Türkçeyi ve Türk Kültürü’nü aktarmada büyük zafiyetler içinde olduğu, ulusal medya denilen günlük Türkçe gazetelerin çöktüğü bir dönemde, geleceğimizi şekillendirmekte elimizde kalan yegane imkan mahalli basınımızdır. Bu itibarla başta sivil toplum kuruluşları ve resmi temsilcilikler ve etnik pazara dönük hizmet veren ticari kurumların geleceği de bunların varlığının güçlü şekilde sürmesine bağlıdır. Türkçe’nin zayıflaması, artık okunmaz hale gelmesi, bir topluluğu bir arada tutan en önemli vasıta olan ortak dilin yok olması toplumun bütün yönleri ile dağılması, savrulması demektir. Avrupa’daki Türkler hızla bu gidişatı tersine çevirecek tedbirlere yönelmek zorundadır. Elbette Türkçe medya bunun tek çaresi değildir ama halen elimizdeki en mühim vasıtalardan birisidir.
28 Nisan 2019 tarihinde, Essen’de Kanal Avrupa’nın sahibi ve Avrupa Türk Basın Birliği başkanı Alipaşa Akbaş öncülüğünde düzenlenen ‘Avrupa Türk Medya Zirvesi’ni izlerken, yıllarca emek verdiğim bu sektörün içinde çırpındığı ve ne taraftan bakılırsa bakılsın çaresizlik dökülen halini bir kez daha görerek hüzünlendim. Ancak fedakarlık timsali arkadaşlarımızın her şeye rağmen ayakta kalan azmi ve adanmışlığı ümitlerimin ayakta kalmasına yardımcı oldu.
Sektörün problemleri hakkında dile getirilen görüşler acı gerçekleri ortaya koyarken, gelinen nokta çözümün sadece ve sadece kendi ellerimizde olduğunu göstermektedir. Her şeye rağmen sektör tecrübe paylaşımı, mesleki dayanışma, profesyonelleşme, kurumsallaşma ve bilhassa yeterli sermaye konularında atacağı adımlarla varlığını sürdürecek kararlılığa sahip görünmektedir. Bununla birlikte bilhassa sivil toplum kuruluşlarımız ve güçlü ticari müesseselerimiz Avrupa’daki Türk basın ve yayın organlarının kendi geleceklerinin teminatı olduğunu artık kavramalıdırlar.