ESKİYEN VE YENİLENEN YILLAR

Zaman bir devr-i daim içindedir. Dünyanın dönmesindeki hareket hali ile zamanın akmasındaki hareket hali bir birine eş değer olgulardır. Dakikayı saate, güne, haftaya, aya, yıla bağlayan ve bir bütünlük sağlayan zaman akışı, bir canlı varlıktır adeta. İnsan zaman içinde bir yolcu gibidir bu durumda. Zemin zamanın içinde, insan zeminin üstünde gündüz gece bir yolculuk seyrindedir. Kolumuzdaki saat, 01 ile 12 arasında dönüyor. Hayat bunun içinde. Sanki asırlar bu ölçümün içinden geçiyor. Hesabını yaptığımız yeni yıl da bu on iki saatin içine sığarak gelmiş. Şiir vurgusunda, “Dün, bugün, yarın, siz, biz/ Bu yayın içindeyiz” diye bir anlatım var. Zaman ve saat ilişkisi, gün, hafta, ay, yıl ilişkisi saatin rakamları arasında gösteriliyor bir benzetim ile: Saat 12 Çın, çın, on iki hece, Çaldı bir eski saat. On ikide her gece, Bana diyor ki, saat: Dün, bugün, yarın, siz, biz, Bu yayın içindeyiz; Onu yüzyıl sayın siz. Ömür on iki saat… (Necip Fazıl Kısakürek) Üstad’ın zamana bakışı, yıllara bakışı konu olmuşken, O’nun “saat” başlık bir şiirini de burada görmek doğru olacaktır. Bu şiirin ilk iki mısraı bile müthiş bir izah getiriyor. Takvime bakmak, giden gelen yıla bakmak ve saate bakmak.. Mısra, “Halin neyse saat onun saati” diyerek tam noktayı koyuyor: Bakma saatine ikide birde! Halin neyse saat onun saati. Saat tutamaz ki, ölü kabirde; Zamana eşyada gör itaati! Bir kıvrım, bir helezon, Her noktası baş ve son… Dün hatıra yarın hayal bugün ne? İki renk arası bir çizgicik pay. Ne devlet zamanı bütünleyene! Ebed bestecisi bir çark ve bir yay. Hesap soran yaralık O dimdik, her şey yatık. Zaman bir işvebaz, kaçak hayalet; Eskiyenin kement atar boynuna. Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet; Ancak fatihinin girer koynuna Niyeti gizli fettan Köle biçimli sultan… Aykırı ya da kendine has felsefik bakışları bile bilinen meşhur Ömer Hayam rübaisinin şu tercüme hali de geçen güne gelecek güne farklı bir bakış sergiliyor: Çayda akan su gibi , çölde esen yel gibi İşte bir günü daha kayboldu ömrümün. Ben ben oldukça iki günün gamını bir çekmem. Biri geçip giden gün biri gelecek gün. Bizim “BirSöz PirSöz” beyitlerimiz arasında yer alan şu yorum ise daha farklı bakıyor dün-bugün-yarın üçlemesine: Mâhkûm olmayım dersen zamanın kararına; „Dün“ü bil,“bugün“ü gör, hazırlık yap „yarın“a (Y. Polatoğlu) Ve bu günlerde bitecek bir eski yılın ve gelecek bir yeni yılın telaşını , heyecanını insanların üzeriden görmek mümkün.Halbuki soğukkanlı düşününce değişen bir şeyin olmadığı görülür. Yani, 31 aralık gecesinin, 1 ocak olmasıyla hemen değişecek bir şey söz konusu değil. Meseleler, çözümsüzlükler, yetersizlikler bugünden yarına kalan, tehir edilen dosyalar gibi kapalı durmaya devam ediyor. Hele de her gelen bir yeni takvim yılı ömrü 1 yıl eskitiyorsa bu takvim yaprakları insanı aslında biraz düşündürmelidir. Yorumu dizeye bırakalım: Hazan’ı yaşıyorsun, soluna sağına bak; Takvim yapraklarından yükselen yığına bak! (Y. Polatoğlu) Her günün üstüne gelen bir yarın ve her yılın üstüne gelen bir yeni yıl. Ve zaman içinde akan ömür. Takriben 25 yıl önce albüme okuduğum bir eser hala zaman duygusu olarak yankılanmaktadır: Gönül sevdasına yanarken yâr’ın Farkında olmadım kışın baharın Her günün üstüne geldi bir yarın Günden güle böyle oldu hallerim Geçti gitti o güzelim yıllarım.. Beyazı sarısı yeşili alı Oyaladı durdu uzattı yolu Hayat çöl misali serapla dolu Güneş vurdu yaprak döktü dallarım Geçti gitti o güzelim yıllarım.. Polatoğlu gün akşama yaklaştı Çizgiler çoğaldı saçlar aklaştı Yürüyorken soluklarım sıklaştı Birden bire yokuş oldu yollarım Geçti gitti o güzelim yıllarım..