„Basit yaşayacaksın, basit. Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit“ Nazım Hikmet
Ama insanoğlu olarak bizler hiç sevmedik basit yaşamayı. Hep daha fazlasını istedik. Bir arabımız oldu. İkinci de olsun dedik. Her mevsim dönümünde bu sezon giyecek hiç bir şeyim yok deyip alış veriş merkezlerini doldurduk. Corona bize harika bir ders verdi! Hepimiz, zengini, fakiri, genci, yaşlısı, ırk, dil, din gözetmeksizin „basit“ yaşamaya başladık. En şahane konakların, bankadaki milyonların bazı durumlarda hiç bir işe yaramadığını gördük. Çifter çifter lüks arabalar günlerdir garajda bekliyor. Ama bisikletin yettiğine şahit olduk.
EVSEL HAYATLAR
Uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla buluşacağız, haydi şehirde bir kahve içelim. Kutlayacak bir şeyler var, haydi bu akşam restaurantda yemek yiyelim. Hafta sonu kahvaltısı ! Havada güzel, güneş içimizi ısıtsın, bağ, bahçe olsun.. Dışarıda kahvaltı yapalım. En fazla vakit geçirmeyi sevdiğimiz yer AVM. Sinemadan, fast food kadar her türlü ihtiyaca cevap verecek bir mekan. Ara sıra keşke açık olsaydı diye içimden geçirmiyor değilim. Ama onsuz da yaşayabileceğimizi keşfettik. Hatta hısım-akraba ziyaretlerinin bile kısıtlandığı bugünlerde çekirdek aile olarak kendi kendimize yetebileceğimizi öğrendik. Hayat bizim için hep dışarıdaydı. Ama bir anda, bir günde evlerimize kapandık.
KADINLAR MUTFAĞI YENİDEN KEŞFETTİ
Bir koşturma temposu vardı ki; 24 saat yetmiyor diye hayıflanıyorduk. Öyle bir şey olmalıymış ki hayatda, bir şey düşünecek halin kalmayacakmış. İşte o zamanları yaşıyoruz. Corona`dan başka bir şey düşünemiyoruz. Ama madem vakit bol o zaman başka şeylere odaklanalım. Bu zorunlu „mola“ bence herkese iyi geldi. Sakinledik, yavaşladık. Herkesin içinde ki yaratıcılık ortaya çıktı. Kadınlar mutfağı yeniden keşfetti. Meğersem herkes doğuştan ‚şef‘‘ ruhuna sahipmiş ama hep başka bir zamana ertelenmiş. Fırıncılar bile hanımların bu yeteneğine isyan etmiş. Ekmek satışları azalmış. Evde kalmanın güzel taraflarına rağmen evde „canı sıkılan“ pek çok kişi var. Can sıkıntısını girdabına düşene kadar pek çok şey yapılabilir. Düşünüyorum.. Kendinizi geliştirebilirsiniz. Daha çok okuyabilir, daha çok kültürel programlar izleyebilir, yaşamınıza katkıda bulunacak bir çok yenilik öğrenebilirsiniz. Zaman zaman da biraz canımız sıkılsın. Zararı yok !
Corana bize bazı olumlu şeyler öğretti ama bir yanda da umutsuzluk ve korku sardı benliğimizi. Yarın ne getirecek ? Herkes birbirine bu soruyu soruyor. Ama kriz ortamı bazen yeni projeler geliştirmek, işinizle ilgili gelişmeler yapmak için ideal bir ortam olabilir. Pozitif düşünün !
KARTALLAR YÜKSEK UÇAR !
Bir zamanlar, büyük bir dağda kartallar yuva yaparlarmış. Bir kartal da 4 tane yumurtası ile bu dağda yaşıyormuş. Bir gün bir deprem olmuş ve yumurtalardan bir tanesi dağdan yuvarlana yuvarlana, vadide yer alan bir çiftliğe kadar düşmüş.
Bu çiftlik bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar bu değişik ve normalden büyük yumurtayı sahiplenmeye karar vermişler. Yaşlı bir tavuk bu yumurtayı ve içinden çıkacak yavruyu, koruması altına almış. Bir gün, bu yumurtadan küçük bir kartal doğmuş. Bakmış etrafında herkes yerde dolanıp, otluyor. Ancak onun aklı fikri göklerde. Gökyüzünde süzülen kartallara bakarak hep iç geçirirmiş „Keşke kartal olsaydım“. Bir kaç kere uçma denemesinde bulunmak istemiş ve diğer tavuklara sormuş: „Bende bu kartallar gibi yükseklere uçabilir miyim?“ Tavuklar cevap vermiş: „Bırak bu hayalleri, unut gitsin. Sen bir tavuksun, tavuklar uçamaz“. Kartal arada sırada uçmayı dener. Yerden birkaç metre uzaklaşınça. İçinde ki ses ona „Sen tavuksun, uçamazsın“ diye seslenir. Korkularına yenik düşerek hemen kümese geri döner. Yıllar böyle geçip gider. Zamanla tüm hayallerinden vazgeçer ve günlerden bir gün kartal olarak doğduğu kümeste, tavuk olarak hayalleri ile birlikte hayata veda eder.
Televizyonda bir dizi var. „Doğduğun Ev Kaderindir“. Siz içinizdeki kartalı keşfedin. Doğdunuz ev kaderiniz olmasın. Gökyüzü sizi bekliyor !
„KANATLARIM VAR RUHUMDA“
Bir zamanlar kartal kanatlarım vardı! Okyanuslar aşırı, şehirler arası uçup gezerdim. Dur, durak bilmeden. Her seyahatte ufkum biraz daha açıldı. Farklı kültürler, farklı yaşam biçimleri keşfettim. Tam gaz ilerlerken hayat bana `DUR´ dedi.
Çok gezen mi? Çok okuyan mı bilir?
Bu konu biraz tavuk mu yumurtadan? Yumurta mı tavukdan? Münazarası gibi.
Kimileri der Çok Gezen bilir. Çünkü görmek başkadır. Gezerek öğrenmek görsel hafıza da kalır ve bizzat yerinde görür ve öğrenir insan.
Başka bir görüş ise günümüzün sınır tanımayan teknolojisinde araştırmak. Dünyanın öbür ucundaki bilgilere bile ulaşmak. Bu tezi savunanlar insan ne kadar gezerse gezsin, okumakla edindiği bilgileri, gezerek edinemez. Okuduklarını keşfetmeye, görmeye ömrü yetmez diye savunuyorlar.
Bir süreliğine gezenler kategorisinden, okuyanlar kategorisine geçiş yaptım. Kartal kanatlarımı sardım, sarmaladım. Koruma altına aldım.
„Sil baştan başlamak gerek bazen,
Hayatı sıfırlamak…“