Anayasa ve Yurtdışındaki Vatandaşlarımız

Cemil Sahinöz yazdı

16 Nisan’da yapılacak referandum için kampanyalar yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da tüm hızıyla devam ediyor. Başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım’ın kampanyayı yurt dışında başlatmasından hareketle partilerin bu oylamaya ne kadar önem verdiklerini tahmin edebiliriz. Yüzde beşlik bir potansiyele sahip yurt dışındaki seçmenler, ellerinde hayati önemde bir anahtara sahip olduklarını bilmelidirler. Her konuda olduğu gibi bu sefer de ne yazık ki toplumumuz referandum nedeniyle bir ayrışmaya, kutuplaşmaya, hatta düşmanlaşmaya itiliyor. Evetçi olsun hayırcı olsun tüm partilerin buna sebebiyet vermemek için gerekli hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir. Vatandaşlarımız, 16 Nisan’dan sonra da hayatın devam edeceğini, referandum öncesi didiştikleri komşuları ile selamlaşmak, birbirlerinin yüzüne bakmak zorunda olduklarını unutmamalıdırlar. Anayasa değişikliğinin lehinde ve aleyhinde konuşanların çıkış noktası haliyle yeni sistemin neler getirip neler götüreceği noktalarında odaklanmaktadır. Bu hususta gurbetçiler iki türlü bir değerlendirme yapmak zorundadırlar; yenilikler ülke yanında yurt dışında yaşayanlar için ne getirip, ne götürmektedir. Burada can alıcı nokta seçim sistemi ve temsil meselesidir. Bilindiği gibi anayasal bir hak olmasına rağmen yurt dışındaki insanlarımız bu hakların kullanılması hususunda yıllar süren bir mücadele verdiler. Seçme hakkının kullanılması için yeni yeni bir takım adımlar atılmakla birlikte seçilme hakkının kullanılması konusunda tatmin edici adımların atılması mümkün olmadı. Tüm ısrarlı taleplere rağmen siyaset bu kapıyı aralamadı. Partiler, bin bir elemeye tabi tutarak sembolik anlamda yurt dışından toplamda 3-5 temsilciyi Türkiye’deki seçim bölgelerinden meclise ancak sokabildiler. Türkiye’deki siyasiler yurt dışının müstakil bir seçim bölgesi olmasına uzak durdular; çünkü bu durumda yurtdışı için en az 25-30 milletvekilliği kontenjanının ayrılması gerektiğini biliyorlardı. Bu nedenle gündeme getirilen ‘Türkiye Milletvekilliği’ gibi değişik teklifler ya göz ardı edildi ya da sürekli ertelendi. Eğer Anayasa referandumundan ‘evet’ çıkarsa seçim sisteminde de bir çok değişikliğin yapılacağı bilinmektedir. Ancak bunlar arasında yurt dışındaki insanlarımızla ilgili konulara ilişkin partilerden bırakınız doyurucu bir açıklama duymayı neredeyse hiçbir izahat duymamaktayız. Sayın Başbakan Oberhausen’deki konuşmasında bu konuya hiç değinmedi. Katıldığı bir toplantıda konuyla ilgili bir soru üzerine konuşan Prof. Dr. Mustafa Şentop’un söyledikleri de konuya açıklık getirmekten uzaktır. Bu bağlamda sorulması ve üzerinde ısrarla durulması gereken soru; sistem değişikliği halinde yurt dışının nüfus yapısına göre ayrı bir seçim bölgesi haline getirilip getirilmeyeceğidir. Şimdiye kadar olduğu gibi yurt dışı oyları Türkiye geneline yaymanın ve rüşvet kabilinden gurbetçiler için 3-5 kişiyi meclise sokmanın yaşadığımız çağda hiçbir cazibesi yoktur. Taraflar bu konudaki düşünce, vaad ve taleplerini açıklıkla ortaya koymalıdır. Propaganda döneminin yaşandığı günümüzde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız da her platformda siyasilere bu soruyu sormalı ve açık cevaplar almaya çalışmalıdırlar. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yapacağı mitingde bunu birinci ağızdan bir müjde olarak dile getirmesi büyük önem arz etmektedir. Yurt dışının ayrı seçim bölgesi haline getirilmediğinde, dar bölge veya daraltılmış bölge sistemiyle yurt dışındaki insanlarımızın TBMM’ne girme şansı sıfıra inmektedir. Çünkü oy kullanacak kitlelerin yapılacak seçimlerde kendi aralarında yaşayan, daha yakından tanıdıkları kişileri tercih edecekleri açıktır. Bu nedenle başta yurt dışındaki sivil toplum kuruluşları ve siyasete ilgi duyanlar, Türkçe basın ve yayın organlarımız bu hususta kafa yormalı ve neyin nasıl olabileceği yolunda teklifler geliştirmelidirler. Aksi takdirde, şimdiye kadar olduğu gibi siyasetin hır gürü içerisinde beş milyonu aşan insanımızın temsil edilmediği, haklarının aranıp dile getirilmediği, savunulmadığı bir meclise mahkum olmamız kaçınılmazdır. Bu ise, Türkiye için her zaman ve her platformda tüm varlığını ortaya koyan yurt dışındaki insanlarımıza karşı yapılmış büyük bir haksızlık ve adaletsizliktir.