Avrupa´da İslam´ın tarihçesinin son bölümüne geldik…
Üçüncü Dönem 2. Dünya Savaşından sonra başlıyor. Savaş sonrası Almanya farklı ülkelerden ´misafir işci´ talep etti. Bu bağlamda 1955 ve 1973 arası antlaşma yapılan ülkelerden işciler geldi. Özellikle Türkiye´den, İtalya´dan ve Eski Yugoslavya´dan işciler Almanya´ya akın etti. Elbetteki gelen işciler kendi ülkerinde iş sahibi olan kişiler değildi, çoğunluk işsiz ve eğitimsizdi.
Almanya ve Türkiye arasında 1961´de antlaşma yapıldı ve 1973´e kadar onbinlerce türk işci Almanya´ya geldi. 1973´den itibaren, Almanya´da yaşayan işciler ailelerini getirme imkanı buldular. 80´li yıllarda ise alman devleti geri dönüşü maddi olarak destekledi. Bu imkandan faydalanıp geri dönenler ise, kendi ülkerinde uyum problemleri yaşadılar. Çünkü çoktan Almanya´ya alışmıştılar bile. Üstelik Türkiye´de geri bıraktıkları köyleri ve şehirleri de bıraktıkları gibi kalmamıştı, ilerlemişti.
Dolayısıyla traktör parası kazanmak için gelen ´misafir işciler´ vefatlarına kadar Almanya´da kalacaklardı. Bunu hiç kimse hesaba katmamıştı, ne alman devleti ne de işci olarak gelenler. Bu nedenle bugünlerde olduğu gibi dil kursları veya uyum kursları yoktu. Max Frisch´in ifadesiyle ´Makineler aldık, ama insanlar geldi´. Gelenlerin fabrikada çalışan robotlar değil, insan oldukları, farklı istek, arzu, korku ve hedefleri oldukları unutuldu.
´Misafir işciler´ Almanya´da kaldıkça ve ailelerini de getirdikçe yeni ihtiyaçlar meydana geldi. Anadilde eğitim, sendika temsilcileri, mescitler, dernekler vs. gibi arzular meydana geldi.
İlk mescitler ´misafir işcilerin´ gelmesiyle beraber zaten oluşmuştu. Bir fabrikanın köşesinde, toplu evlerin bir odasında, kullanılmayan tren vagonlarında mescitler oluşuyor, Cuma ve Bayram Namazları toplu şekilde kılınıyordu.
Yavaş yavaş cami dernekleri de oluşmaya başladı. İslam dini Almanya´da anayasal olarak resmi bir din olarak kabul edilmediği için camiler dernek statüsü altında kuruldu. Tüzükler hep aynıydı. Hazırlanan tüzükler Almanya genelinde kullanıldı. 1973´de İslam Kültür Merkezleri, 1976´da Milli Görüş Teşkilatları, 1984´de DİTİB, 1987´de ATİB kuruldu.
Ve cami dernekleri de bu süreçte değişime uğradılar. 70´li senelerde ´Hangi gruba, cemaate bağlı olacağız´ tartışmaları yaşanırken, 80´li senelerde camiler arası rekabet yaşandı. 90´lı senelerin ortasından itibaren yavaş yavaş eksen kayması yaşandı. Artık ´misafir´ olarak geldiklerini zanneden vatandaşların çocukları Almanya´da doğmuştu ve okula gidiyordu. Artık yeni sorun ve sorularla karşı karşıya kalmışlardı. Camiler de artık bu yeni sorulara yeni cevaplar aramaya başladılar. Bu şekilde bir Diaspro İslam´ı gelişti. 21. yy.´da ise cami dernekleri birbirleriyle daha çok iletişime geçtiler ve biraz da zorunlu olarak ittifaklar ve çatı dernekleri kurdular.
Artık Almanya´da yaşayan müslümanların ana konuları okullarda İslam Din Dersi, manevi bakım, Sosyal Yardım Kuruluşları, anayasal olarak tanınma, aşırı gruplarla mücadele vs. oldu. Artık güncel konular, müslümanların günlük hayatlarıyla ilgili konular önplana çıkıyor.
Bütün bu gelişmelere ve özellikle üçüncü döneme tarihsel ve sosyolojik olarak baktığımızda Almanya´da müslüman toplumun kendi kodlarını yazdığını, kendi semantiklerini oluşturduğunu, sosyolojik olarak biryerlere ilerlediğini görüyoruz. İlahiyat Fakültelerinin kurulmasıyla bu süreç daha da ilerleyecek. Çünkü Almanya´da ve genel olarak Avrupa´da İslam adına konuşan bir çok dernek, kuruluş olsa da, ciddi manada İslam adına manevi ve teolojik olarak kabul edilen ilahıyatçılar veya kurumlar yok denecek kadar az. İslamı siyasi, toplumsal ve popülist alanda temsilin yanında mutlaka ve mutlaka bir manevi ve teolojik alan oluşturulmalı, ki İslam bir siyasi ideoloji olarak değilde bir din olarak algılansın. Bu şekilde müslümanların imajı da değişecektir.
Kaynakça:
Şahinöz: Avrupa´da İslam. Gurbette müslümanlar ve türkler. Çizgi Kitabevi: Konya, 2013
Şahinöz: Der deutsche Islam. Der deutsche Islam. 1.-2. Auflage. BOD: Norderstedt, 2011