Bayramlar, özel gün ve geceler milli, dini, kültürel hayatımızın vazgeçilmez unsurları arasındadır. Sosyal bütünleşmenin, birliğin ve birlikte olmanın, tasada ve sevinçte müşterekliğin en bariz şekilde görüldüğü anlardır. Birbirimizi hatırladığımız, birbirimize sarılmak ve kenetlenmek, aynı zamanda geçmişle gelecek arasında bağlar kurulması, bu özel zamanlarda belirgin şekilde ön plana çıkar. Duyguların kabarması, dini ve milli hislerin canlanması, geleceğe ilişkin ümit ve güvenimizi arttırır. Kültürel mirasın nesillere aktarılmasında da en önemli aktörlerin başında özel günler gelir.
Müslüman Türklerin şüphesiz en mühim iki bayramı, dini bayramlar olan Ramazan ve Kurban bayramlarıdır. Bu iki bayram, aile müessesesi içerisinde icra ettiği rol ve sosyal, kültürel yönleri ile ailenin ve toplumun ayakta kalmasına yardımcı olduğu gibi İslâm ümmetinin bütünü ile de iman, ibadet ve duygu birliğine katkı sağlar.
Türklerin manevi hayatında iki bayram dışında Kandil denen dini geceler de mühim yer işgal ederler. Bilindiği gibi bu günlere Kandil denmesi bir Osmanlı geleneği olup, adını bu ulvi gecelerde minarelerin kandillerle süslenmesinden almıştır. Bazı çevrelerin bid’at itirazlarına rağmen bu gelenek nerdeyse tüm İslâm dünyasında yayılmış, mü’minlerin vecd halini arttıran bir uygulamaya dönüşmüştür. Müslümanlar Kadir Gecesi, Mevlid Kandili, Regaib Kandili, Berat Kandili gibi gecelerde yapılan ibadetler, Kur’an-ı Kerim tilavetleri, okunan Mevlid ve ilahiler, edilen dualarla manevi atmosferi derin bir ruh halini yaşar, imanlarını kuvvetlendirirler.
Hayatımızda milli bayramlarımızın da vazgeçilmez bir yeri vardır. Milli bayramlar, tarihin mühim dönüm noktalarından çıkarılan, milli birlik ve beraberliği arttıran, devlete ve ülkeye mensubiyet ve bağlılığı yükselten, yaşananlardan güç alarak ileriye dönük hamlelere ilham veren günlerdir. Büyük zaferler, kurtuluş savaşları, mühim kararların alındığı, önemli adımların atıldığı günler, devlet adamlarının hayatlarından alınan kesitler bu gibi günlere temel teşkil ederler. Milli bayramlar daha ziyade resmi hüviyetli bayramlar olsa da toplumun benimsenmesi bunların yaşaması için ön şarttır. Türkiye; Meclis’in açılışını, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcını, Cumhuriyet’in ilanını ve Sakarya Meydan Muharebesi’ni devletin kuruluşu ve varlığı açısından önemli kilometre taşları olarak gördüğünden, bu günlere izafeten resmi bayramlar ihdas etmiştir. Daha sonra çeşitli dönemlerde bunlara eklenmek istenen (27 Mayıs gibi) bayram teşebbüsleri ise tutmamış, bir zaman sonra kaldırılmak zorunda kalınmıştır.
Belirli anma günleri ve şehirlerin kurtuluş günleri ile bazı şahsiyetlerin doğum ve ölüm günlerinde hatırlanmaları da sosyal, kültürel ve tarihi anlam ifade etmekte, iletişim imkanlarının gelişmesine paralel daha sık ve yaygınlıkla gündemde yerlerini almaktadır. Malazgirt Zaferi, İstanbul’un Fethi, bir çok meydan muharebesi gibi Mekke’nin Fethi de bu anlamda bizim için ehemmiyetli hadiselerdir.
Birlik ve bütünlüğü sembol etmelerine rağmen bayramlara karşı çıkan bir azınlık kesim, dini bayram, gün ve geceleri benimsemeyen azınlıklar gibi daima bulunagelmiştir. Fakat bu itirazlar toplumun büyük kesimi tarafından benimsenmemiştir ve toplumumuz hem dini hem milli bayramlarını birlik ve beraberlik içerisinde kutlama hazzını yaşamayı sürdürmektedir.
Bilindiği gibi Almanya’da sadece dini gün ve bayramlar söz konusudur; Almanya’nın son yıllarda bayram haline getirilmeye çalışılan 3 Ekim Alman Birliği Günü (Tag der deutschen Einheit) dışında coşkunlukla kutlayabileceği milli günleri, bayramları yoktur. Her iki dünya harbini çıkarıp sonunda yenilmesi, devletin kuruluşunun bir kurtuluş mücadelesi sonucu değil de müttefiklerin insafı sonucu oluşu, tarihinde zafer diye sunacağı muhaberelerin yoğun insanlık suçlarıyla dolu oluşu, Almanya’nın eline ‘şu zaferimizi kutlayalım’ deme imkanı vermemektedir. Buna karşın Almanya; işlediği insanlık suçları, katliamlar, yenilgiler, teslim anlaşmaları ile ilgili bir hayli tarihi günü de kendisini yenenlerle birlikte boynu eğik bir şekilde anmak mecburiyetindedir.
Türkiye, koronaya rağmen hem dini, hem milli gün ve gecelerini olabildiğince coşkuyla kutlamaya çalışmaktadır. Ancak camilerin bayram namazında da kapalı olması ve sokağa çıkma yasakları ne de olsa bir burukluğa yol açtı. Almanya’da yaşayanlar bu anlamda daha şanslıdırlar, çünkü birçok yerde bayram namazı kılınabildiği gibi dostların birbirlerini ziyaretinin önüne de bir engel konulmadı. Salgınların geçici olduğu bilinmekle beraber son salgının sosyal hayatı derinden etkileyeceği ve bazı adetlerin yaşanması, yaşatılması üzerinde etkili olabileceği yaygın kanaattir. Umudumuz bunların kırılma derecesinde şiddetli olmamasıdır. İnsanlar ve toplumlar ister istemez kendilerini yeni şartlara uydurmak zorundadırlar. Temennimiz şartların bir an önce normalleşmesidir.
Bu duygu ve düşüncelerle Ramazan Bayramınızı kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim.