Almanların dünyanın en çok tatil yapan halklardan birisi olduğu bilinmektedir. Ortalama bir Alman, yılın altı ayını Noel’de ne yapacağını, diğer altı ayını da yaz tatilinde nereye gideceğini planlayarak geçirir. Ülkenin soğuk iklimi nedeniyle Türkiye, İtalya, İspanya ve Yunanistan gibi sıcak ülkeler en önemli tatil ülkeleri olarak öne çıkar.
Türkiye, uzun zamandır Almanlar için vazgeçilmez bir tatil ülkesi olmakla birlikte, zaman zaman sancılı dönemler yaşanmaktadır. Kimi zaman güvenlik, kimi zaman siyaset, kimi zaman ekonomik sebepler Alman devletinin Türkiye hakkında yerli yersiz uyarı çağrıları yapmasına yol açmaktadır. Koronavirüsü sebebiyle ortalığın toz duman olduğu ortamda Almanya, sadece uyarılarla kalmadı, vatandaşlarının tatillerini Türkiye’de geçirmelerini önlemeye matuf yarı açık yarı gizli, dolaylı/dolaysız birtakım uygulamalara yöneldi. Tabii bu tutum, haklı olarak bizlerin ve duyarlı Alman çevrelerinin tepkisi ile karşılaştı.
Türkiye’nin rakibi İspanya, İtalya ve Yunanistan’ı kayırması anlamak zor
Salgının hayatın her alanını etkisi altına aldığı dünyada, her ülkenin kendi ülkesinin ve halkının menfaatlerini ön planda tutan tedbirlere yönelmesi gayet mantıklı hatta gereklidir. Bu pencereden bakınca, Almanya’nın halkını iç turizme yönlendirerek fazla döviz kaybına uğramamayı planlamasını anlayışla karşılamak mümkündür. Ancak, bunu yaparken turizmde Türkiye’ye rakip konumundaki İtalya, İspanya ve Yunanistan’ı kayırır bir pozisyona girmesi anlaşılır bir tutum değildir. Bu davranış, akla hemen bu yöndeki kararların ekonomik veya sıhhi gerekçelerle değil de siyasi tercihlerle alındığını getirmekte ve haklı itirazlarla karşılaşmaktadır. Bundan sonra yapılabilecek düzeltmeler, birçok kişi kararını verdiğinden işi halletmeye yetmeyecektir.
Almanya’nın, Avrupa Birliği (AB) ülkelerini ekonomik anlamda kayırmak düşüncesiyle böyle davrandığı kabul edilse bile, bunu Türkiye’yi dışlamak suretiyle hayata geçirmek istemesi kabul edilebilir değildir. Kaldı ki salgın sürecinin başından itibaren Türkiye’nin alınan tedbirler, salgının kontrol altında tutulması, vefat sayılarının azlığı, hastane hizmetlerin yeterliliği açısından bu ülkelere göre kat kat üstün bir performans sergilediği bilinmektedir. Turizm sektörüne ilişkin tedbirler hususunda çok erken bir zamanda başlayarak gerekli tedbirlerin alınması ve yurda gelecek misafirlerin en iyi şekilde ağırlanması için gerekli adımlar fazlasıyla atılmıştır.
Restoranların, plajların, eğlence yerlerinin, müzelerin şartlarından tutun seyahat, transfer ve konaklamaya kadar birçok alanda tedbirler olağanüstü bir hassasiyetle alınmış ve uygulamaya konmuştur. Bunlar kağıt üzerinde veya siyasetçilerin iddialarında kalan hayali veya göstermelik uygulamalar olmayıp gözle görülen gerçeklerdir. Türkiye’deki insanların bizatihi her gün yaşayarak idrak ettiği gibi, değişik vesilelerle ülkemize gelen yabancılar da havaalanından itibaren bunlara şahit olmaktadırlar. Hatta bunların arasında Bild’in baş yazarının bulunduğu da bilinmektedir.
Eski Yugoslavya’da savaş sürerken bile izin gidildi
Almanya, sadece vatandaşlarının tatil için Türkiye’ye gitmemeleri yönünde bir niyet ortaya koymakla kalmamış, Türklerin de tatil için ülkelerine gidip dönmelerine soğuk bakan hatta istemeyen bir tutum takınmıştır. Eski Yugoslavya’da savaş sürerken bile izin mevsiminde her yolu kullanarak Türkiye’ye giden gurbetçiler, görülen odur ki bu yıl tatillerini Almanya’da, Avrupa’da geçirmek zorunda kalacaklardır. Sağlığın her şeyin başı olduğu gerçeğinden hareketle risklerden kaçınmanın gerekliliği elbette tartışma kabul etmez. Ancak, yılda birkaç haftalığına da olsa ülkesini, akrabalarını, tanıdıklarını görmenin insanlarımıza verdiği moral ve motivasyonun manasını bilenler için bazı gerçeklere katlanmanın hangi zorluklarla dolu olacağı açıktır. Bununla birlikte dünyada henüz büyük ölçüde kontrol altına alınamayan salgının, daha büyük acı ve felaketlere, mağduriyetlere vesile olabileceği de göz ardı edilmemelidir.
Son salgın, daha başlangıcında tahmin edildiği gibi birçok alışkanlığımızın, rutin davranışlarımızın değişmesine yol açmaktadır. Seyahatlerle ilgili yeni düzenleme ve kısıtlamalar, ülkemizi ve akrabalarımızı ziyaretten Hac ibadetinin yapılamamasına kadar çok geniş bir yelpazede hayatımızı doğrudan etkilemektedir. Türkiye’de geçtiğimiz Ramazan Bayramı’nda ailelerin bile birbirleriyle bayramlaşamamasının verdiği hüzün yaşandı. Bu tatil döneminde yurt dışında yaşayan insanlarımız, izinlerini memleketlerinde geçirememekten dolayı buruk bir tatil yaşayacaklar. Temennimiz, felaketin bir an önce dünyamızı terk etmesi ve çoğu zaman kıymetini idrakte vefasız davrandığımız normal hayata mümkün olduğunca erken dönebilmemizdir.