Anadilini öğrenmeyi istemek bir lüks veya özel bir istek değildir. Bu istek, sağlam bir kişiliğe sahip olma ihtiyacından doğan bir zorunluluktur. Farklı kültür ve ülkelerden gelen göçmen çocukları, velilerinin konuştukları dili hiç veya çok kötü konuşuyorlar. Bu durum bir çatışma ortamına sebebiyet veriyor. Böyle dil çatışmaları içinde büyüyen çocukların kişiliklerinde sorunlar meydana geliyor. En geç ergenlik çağına geldiklerinde “iki kültür arasında“ kalıyorlar. Ne kendi anadillerini iyi biliyorlar, ne de yaşadıkları ülkenin dilini.
Özellikle algılama gelişiminde anadilin önemli bir rolü var. Araştırmalara göre, anadil fonolojik kabiliyetleri etkiliyor. Kendi anadillerinden fonolojik beceriye sahip olan çocuklar, aynı beceriyi başka dilde de gösterebiliyorlar. Dolayısıyla fonolojik becerileri her iki dilde gelişmiş olan çocukların, okuma ve yazma kabiliyetleri daha yüksek oluyor.
Bazı anne babalar, özellikle yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayı, çocuklarını iki dilli yetiştirmek istiyorlar. Bazı okullarda türkçe dersleri verilmediği için türkçe dilini doğru şekilde öğrenme imkanı olmuyor.
Dil demek, sadece aynı lisanı konuşuyor olmak değildir. Dil, aynı zamanda kültür, örf, adet, din demektir. Bunlar yeni nesillere hep dil ile aktarılır. Dolayısıyla anadil nesilleri birbirine bağlar. Kültürün, dinin, mentalitenin aktarılması için bir vazgeçilmezdir. Aynı dili konuşan insanlar, duygularını, fikirlerini, yüreklerini, dertlerini, paylaşabilirler. Veliler çocuklarına kendi mentalitelerini aktarabilirler. Aynı dili konuşmayan insanlar bu ortak değerleri paylaşamazlar. Anadil unutuldumu, bağlar kopar, ipler bir daha bağlanmaz. Nesiller çatışması bunun en hafif neticesidir. Kesin sonucu ise yabancılaşmadır. Konfüçyus derki “Bir toplumu yok etmek için, silahlara gerek yok. Lisanını unutturmak yeterlidir.“
Aynı zamanda yaşanılan ülkenin dilini bilmek de en az anadil kadar önemlidir.
Eskiden okullarda velilere “Evde sakın kendi anadilinizi konuşmayın“ derlerdi. Fakat veliler de çoğu zaman kendileri yaşadıkları ülkenin dillerini iyi bilmedikleri için çocuk her iki dili de doğru öğrenemezdi. Bu nesile örneğin Almanya´da “Yabancı“, Türkiye´de “Alamancı“ denildi. İki kültür arasında gidip geldiler. Böyle bir konumda hangi dilin anadil olduğunu tespit etmek için rüyalara bakmak lazım. İnsan genelde rüyasını anadilinde, yani bilinçaltında kayıtlı olan dil ile, görür.
Peki çocuklara her iki dili iyi öğretebilmek için ne yapılmalı?
Dil bilimlerinin araştırmalarına göre eğer bir çocuk anaokuluna başlayana kadar, yaklaşık 3 yaşına kadar, evde sadece anadilini öğrenirse, daha sonra her hangi bir dili hem daha çabuk ve kolay hem de doğru öğrenebilir. Çünkü küçük yaşta bir dil öğrenen çocuk, onu bir lisan olarak kafasına kayıt ediyor. Eğer çocuk 3 yaşına kadar her iki dili de karışık olarak öğreniyorsa, o iki dil kafasında bir dil olarak kayıt ediliyor. Yani çocuk onların farklı dil olduğunu ayırt edemiyor ve dolayısıyla ikisi de karışıyor.
Fakat yine de küçük yaşta her iki dili de öğretmek isteniliyorsa hiç bir taviz vermeden anne bir dili baba diğer dili konuşmalı. O zaman çocuk farklı kanallardan farklı dil duyduğu için yine ayırt edebiliyor ve dilleri doğru öğrenebiliyor. Kabul etmek gerekirki bu çözüm çok zor. Bu nedenle birinci çözüm, yani anaokuluna başlayana kadar bir dili anadil olarak iyi öğretmek, ardından ikinci dili öğretmek en mantıklısıdır ve tecrübelerle en sağlıklı yoldur.