Türkiye-Almanya ilişkilerindeki gerilimin bir türlü giderilememesi, Almanya’da yaşayan insanlarımızın kendi gündemlerine dönmesini engelliyor. Hâlbuki ilgi bekleyen, gündeme gelmesi gereken ekonomik, sosyal, kültürel, siyasî bir hayli problemimiz var.
İki ülke arasında zaman kaybından başka anlamı olmayan kör dövüşünün hengâmesinde ne Almanya’da yapılacak genel seçimlere odaklanabiliyoruz, ne de NRW’de yapılan seçimlerin bizler açısından analizini yapabiliyoruz. Millî meseleleri bir yana bırakmak gerekmiyor ama nihayetinde Almanya’da hayat süren ve sürecek kitleler için buradaki muhtemel her gelişme gelecek nesillerimiz için hayati önemdedir.
Almanya’nın Türklere karşı ırkçı, baskıcı, nazi dönemlerini aratan uygulamalar peşinde olduğunu söylemek kolaydır. Ancak bunu söylerken devam eden NSU cinayetleri davasının yakından takibi gerektiğinin de idrakinde olmalıyız. Mölln’ü, Solingen’i, NSU cinayetlerini unutanların, bugün bayrak elde sokakları ve meydanları inletseler dahi, yarın ne için mücadele ettiklerini unutacaklarını tahmin etmek zor değildir.
Yıllardır siyasette Türkiye’ye mi yoksa Almanya’ya mı odaklanmamız gerektiğinin kavgasını yaptık. Şimdi yaşadıklarımız kalbimizi bir tarafa beynimizi bir tarafa hasretmemizin işaretlerini veriyor. Duygu ve akıl birlikteliğini sağlayamayan toplumların kısa ve uzun vadede çıkmazlar içerisinde boğuşup durmaları kaçınılmazdır. Kalpleri hem Türkiye’yi hem yaşadığımız Almanya’yı içine alacak kadar geniş olan bizlerin bu gün getirilmek istendiği ‘ya orası ya burası’ dayatması sağlıklı bir sınama değildir. Aynı şekilde hesaplarımızı iki arada bir derede yapma mecburiyetine hapsetmek isteyenler de kimseye iyilik yapmamaktadırlar.
Düşünce şablonlarımızı Türkiye-Almanya kavgası çerçevesinde ele almaya başladığımızdan bu yana, yaşadığımız ülkenin siyaset arenasındaki dostlarımızı ve karşıtlarımızı birbirine karıştırmaya başladık. Önceleri acemiliklerimize rağmen değerlendirdiğimiz ‘’ideolojisi ne olursa olsun yabancılar olarak bize yararı-zararı ne’’ noktasındaki tercih ölçülerimizi kaybetmeye başladık. Bunu kaybedince Alman partileri nezdindeki taleplerimizi ve şikâyetlerimizi gündeme getiremez olduk, ağırlığımız azaldı. Talepleri olmayan bir toplum olarak, çoğu bizimle alakası olmayan siyasî manevraların aleti haline geldik. Geri dönüp baktığımızda, ‘’biz bu kadar yolu bunun için mi teptik’’ diyebileceğimiz sağlıksız bir mecraya girdik.
Almanya’da yaşayan insanlarımızın öncelikli gündemi bu sarmaldan kurtulmaktır. Toplum önderlerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın, dinî kurumlarımızın, akademisyenlerimizin üzerinde kafa yorması gereken acil konu, nasıl bir çıkış yolu bulabileceğimizdir. Yoksa ne bize ne karşımızdakilere faydası dokunmayacak bir hır-gür içerisinde darbe üstüne darbe yemeyi devam edeceğiz. Gelecek nesillere içinden çıkamayacakları karanlık labirentlerden başka bir şey bırakmamış olacağız.
Yüksek siyaset uğruna ahkâm kesmeyi bırakıp gerçek gündeme dönüldüğünde bir izin mevsimi öncesinde önümüzdeki bir hayli problemin mevcudiyetini görmekte ve korkmaktayız: Alman siyasetinde yabancı ve Türk düşmanı siyasetlerin ağırlığı artmaktadır. Yabancılara, mültecilere yapılan saldırıların ardı arkası gelmemektedir. Yabancılara ait ekonomik, hukukî, siyasî, sosyal, kültürel problemler sürekli göz ardı edilmekte ve ertelenmekte, bunları dile getiren organ ve kişiler gittikçe azalmaktadır. Çocuklarımızın eğitim problemleri azalacağına çoğalmakta; Türkçe, Din Dersi gibi yarım asırlık meselelerimiz yanında, okullardaki ayrımcılık, fırsat eşitsizliği gibi dertler yerli yerinde durmaktadır. Meslek eğitimi alanındaki tüm gayretlere rağmen hal-i pür melâlimiz ortadadır. Çıraklık yeri bulmaktan staj ve işyeri bulmaya kadar tüm evrelerde çocuklarımızın dezavantajlı durumları bir türlü giderilememektedir. İşyerinde adaletsizlik, gelir eşitsizliği gündeme bile getirilememektedir. Kabiliyete bağlı meslekî terfilerde insanlarımız yok sayılmakta, ezilmektedirler… Bu dertlere bizi bekleyen izin yolu, sınır kapıları, Türkiye’deki problemleri ve diğerlerini dahil edersek sayfalarca yer tutan listeler oluşur.
Bu nedenle bir an evvel kendimize gelmeli, aklımızı başımıza almalı, gerçek gündemimize dönmeliyiz. Ramazan inşallah bazı güzel adımlara fırsat verir. Bu vesile ile Mübarek Ramazanınızı kutlar; bu kutsal ayın birlik, beraberlik ve huzur getirmesini temenni ederim.