Şuur altındaki saklanan izler, bir yanık sese, bir dokunaklı söze, bir şarkıya, bir türküye kendini kaptıracak kadar muğlak dururlar. Hafif bir rüzgar bu sessiz yanan köz noktalarının külünü almaya yeter. Bu doğrultudaki duygu iklimimizi şarkılarımız çok iyi ele alır. Sanat musikimizin çok sayıdaki eseri “hatıralar” üzerine nağmelenir. Vefa ile vefasızlık at başı gider bu çizgide. Unutmaktaki vefasızlık ile, hatırlamaktaki sadakat savaşır dururlar. İsyan da değildir bunlar; hayata ait olanı hayatın dışına atamamaktır bu serzenişler. Olumlu saymak gerekir bu içe dönüş duygularını. Defteri kapanamayan olaylar olmuştur. Unutmak gerekmiştir bazı durumları.. Unutmak, unutmaya çalışmak tek çare olmuştur o an için. Lakin unutmakla hatırlamak kaşla göz arası kadar yakındır birbirine.. Bazen hatırda olan unutulmaya mahkum, bazen de unutulan hatırlanmaya mecbur olur. İzi kaybolan bir sevdayı, “acaba” merakı üzerine kuran Kürdilihicazkâr şarkı, kaybolan dünün içinde kendi de kaybolan bir çetinliği anlatır: Şimdi hatırda mıdır aşık-ı nalân acaba Kim artık onun o gül yüzüne hayran acaba Yine yadında mıdır eski perişan acaba Kim artık onun o gül yüzüne hayran acaba (Beste: Cevdet Çağla Güfte: Rüştü Şardağ) Yukarıdaki Şarkı, sevgili tarafından hatırlanıp hatırlanmadığının sancıları içindedir. Kendisi aşık-ı nalân, yani inleyen aşıktır. Bu, sevgili tarafından acaba biliniyor mu?. Kendisinin hayran olduğu o sevgiliye, şimdi kim yakındır, şimdi kim hayrandır acaba?.. Duygular böyle düğümlenir gider şarkılarda.. Bir başka şarkıda aynı göndermeler vardır. Unutulmamışlığın hatırlanmasıdır olan: Seher vakti esen yeller Bana seni hatırlatır Mor menekşe gonca güller Bana seni hatırlatır Sarı fulya alev saçlar Şu sahiller şu yamaçlar İsim yazılı ağaçlar Bana seni hatırlatır Geçti aylar geçti yıllar Ne bir selam ne haber var Özlem dolu bu şarkılar Bana seni hatırlatır (Beste:Rıdvan Tandoğan Güfte:Mehmet Erbulan) Ve geride kalan yıllar sayılmaz amma, çok zor geçtiği bellidir. Umulanın bulunamamasının burukluğu yılları durgunlaştırmıştır. Çok sık dinlediğimiz aşağıdaki Kürdilihicazkâr şarkı bu duyguların ürünüdür: Saymadım kaç yıl oldu sen ellerin olalı Bilmem yüzün güldü mü ayrıldık ayrılalı Beni sorarsan eğer hâlâ gönlüm yaralı Bilmem yüzün güldü mü ayrıldık ayrılalı (Söz-Müzik:Yusuf Nalkesen) Uzun zaman geçse de tesirde eksilme pek o kadar değildir. Ya da hatıralar yeniden tazeler eski hisleri: Geçti hayal içinde bunca yıl bir gün gibi En eski hatıralar daha henüz dün gibi Neden gönül bu içli hayata küskün gibi En eski hatıralar daha henüz dün gibi (Beste: Nihat Akın) Ve hatıraları hayatın bir parçası olarak kabul etmek gerçeği hissettirir kendini. “Sevmekle dolan çile” demek, hatıraları hayatla beraber sürüklemek demektir: Boş kalbimi bir hatıranın gölgesi bekler Sevmekle dolan bir çiledir bu herkesi bekler Son şarkıyı bir içli elem bestesi bekler Sevmekle dolan bir çiledir bu herkesi bekler (Beste: Suphi Ziya Özbekkan. Güfte: H.Münir Ebcioğlu) Aşağıdaki güzel şarkıda derin bir hayıflanma vardır. Sevgiler, hayatın acımasızlığı ile beraber ele alınır. Halbuki çok şey değişmiştir. Ağaran saçlar vardır, gül yüzlere çizgiler düşmüştür.Artık fazla hülyalı olmak da gerekmez.. Gel gör ki yaşlanmayan bir gönül vardır. Hep aynı kalmanın, genç ve güzel kalmanın heyecanlarını yaşar. Realite şarkıya yüklenen bir serzeniş olur: Sen hep beni mazideki halimle tanırsın Hâlâ bilirim aşk ile bekler inanırsın Hep öyle siyah saçlı ve hülyalı sanırsın Hâlâ bilirim aşk ile bekler inanırsın (Beste:Selahattin İnal Güfte:Hikmet Şinasi Önol) Mesele düne geri dönmek değildir; hayata duyarlı olmaktır. Bu hatırlayışlar bir iç dünyasına sahip olmanın tezahürleridir. Şarkılar bu tezahürlerin bir estetik, bir edebî yapı ile seslendirilmiş olmasıdır.