Başka bir fıkra da meşhurdur: Cehennemde her ülkenin bir kazanı varmış. İçinde sıcak kaynayan yağ olurmuş. Günah işleyenler bu kazanlarda cezalandırılıyormuş. Kazandan kafasını çıkaranları zebaniler kafasına vurarak geri kazana sokuyormuş. Baş zebani bir bakmış diğer kazanlarda herkes çıkmaya çalışıyor ama Türkiye’nin kazanından kimse kafasını bile çıkarmıyor. Baş zebani zebanilerden birini çağırmış ve sormuş, “Niçin Türkiye’nin kazanından kimse çıkmıyor, yoksa orda günahkâr yok mu?“ Zebani: “Olmaz mı, ama çıkmaya çalışanı alttakiler geri çekiyor.“
Bunlar fıkra da olsa maalesef toplumsal durumumuzu çok iyi tespit ediyor. Kıskançlık ve haset ilk önce haset edeni yer bitirir. Kıskanılan kişi bundan etkilenmez. Kıskanan kişi kendi kendini bunalıma sokar. Hz. Ali´ye göre “Kıskanç insan hiçbir zaman rahatlık ve huzur yüzü görmez.“
Peygamberimizin konuyla ilgili hadisinde hasetin neticesini ifade eder: “Haset, ateş nasıl odunu yer yutarsa iyilikleri yer yutar, mahveder.“
Kıskançlığa çözüm olarak haset edilen şeye bakmak gerekir. İster mal olsun, ister makam olsun, bunların geçici ve imtihan olduğunu kavradığımızda, onları sahiplenmenin pek bir şey ifade etmediğini anlarız. Başkalarının gurur duyduğu birçok şeyin aslında tenezzül bile edilmeye layık olmadığını göreceğiz.
Kıskançlığın kaynağı da kıskanılan kişiyi tam manasıyla sevmemek. Genel olarak kıskançlık, tanınan bir kişiye yönelik olur. Hatta zahiren sevilen bir kişiye duyulur. Sevilen kişinin kıskanılması aslında kıskanan tarafından sadece görünürde sevinildiğini gösterir. Belki bilinçaltında bir yerlerde o kişiye karşı bir kin veya bir çekememezlik oluşmuştur. Nazarın kökünde de çoğu zaman bir kıskançlık vardır. Böyle durumlarda “Acaba ben, sevdiğim bu kardeşimin bu durumunu neden kıskanıyorum? Neden onun için sevinemiyorum? Onun bir şeyi elde etmesinin bana ne zararı var?“ gibi soruları adeta analiz eder gibi irdelemek gerekir. Çoğunlukla görülecek ki, sevdiğiniz kişiyi kıskanmaya hiçbir sebep yok.
Buraya kadar bahsettiğimiz kıskançlık, haset kategorisine girer. Eşler arası kıskançlığı ise farklı değerlendirmek lazım. Bu şekil bir kıskançlık “Onda niye var, bende niye yok?“ düşüncesine dayanmaz. Eşini kıskanmak, normal düzeyde olduğu zaman, sıkıntı vermez, hatta bu düzeyde olması gerekirde. Hiç kıskanma olmadığı zaman bir sorun var demektir. Fakat eşler arası kıskançlık, güvensizliğe dönüşürse, asıl sıkıntı başlar. Genelde eşler arası “kıskançlık“ sorunlarına baktığımızda, asıl problemin kıskançlık değil, güvensizlik olduğunu tespit ederiz. Dolayısıyla problemi çözebilmek için kıskançlık konusu değil, güvensizlik konusu ele alınmalı. Güvensizlik veren durumlar, soru işaretleri, vesveseler ortadan kaldırılmalı ve güven ortamı tekrar kurulmalı.