Bugün günlerden 11 Nisan 2020 Cumartesi, Bielefeld korona (Kovid 19) virüsü ile tanışalı tam 36 gün olmuş. İlk pozitifli 7 Mart 2020 tarihinde, yine Cumartesi günü Belediye başkanı Pit Clausen açıklamıştı. Aradan geçen günler içinde; insanların hal ve hareketleri, davranışları, yaklaşımları o kadar değişti ki, nasıl tanımlanır, açıkcası karar ve-remedim.
OĞLUM EVDE BOĞULUYORUM
Sık sık görüştüğüm bir iş insanı arkadaşım, „Biz çocuklarla görüşmüyoruz, torunu o kadar özledim ki…“ dediğinde çok anlam verememiştim. Hatta biraz da,“ Abartıyorsunuz“ der gibi içimden geçirmiştim. Aynı noktaya biz gelince anladım. Bu süreçte annemle pencereden konuşabiliyoruz. Bu gün, „Oğlum boğuluyorum evde“ deyince karşılıklı gülüverdik. Her halde herkesin korona ile ilgili anlatacağı çok çok anekdotlar var, olacak.
Neyse biz, bu sabaha gelelim.
Sabah kalktığımda, Edip Akbayram‘ın seslendirdiği, sözleri Nazım Hikmet‘e ait ve bestesini Alp Murat Alper‘in yaptığı, „Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar“ şarkısını dinledim. Esasında arada bir dinlerim bu şarkıyı, sosyal içerikli, yarınlara ümitle bakma noktasındaki mesajı hep motive eder beni. Tıpkı, Tercüman gazetesinin sloganı gibi. 1982 yılında mesleğe başlamıştım. İlk dikkatimi çeken gazetenin sloganıydı. „Her Sabah Dünya Yeniden Kurulur, Her Sabah Taze Bir Başlangıçtır“. Benim felsefeme, dünyaya bakışıma çok uygundu. Ümitsizliğe düştüğüm her an imdadıma bu slogan yetişirdi; „Her Sabah Dünya Yeniden Kurulur, Her Sabah Taze Bir Başlangıçtır“…
ALMANCA „KİLO 1 EURO“
Kahvaltıdan sonra Bielefeld‘e gidip, „Ne var ne yok, halkımız ne yapıyor“ bakmak istedim. İlk durağım her cumartesi Kesselbrink‘de kurulan „Halk Pazarı“ oldu. Pazarın girişinde polisler ve belediye zabıta arabaları vardı, belli ki, birşeyler olmuştu. Ama ben kaçırmıştım. Pazar çok sakindi. Yine her şey vardı, eksik yoktu. Bizim satıcılar yine Alamca olarak kilo 1 Eoro diye avazlarının çıktığı kadar bağırıyorlardı. Sanki „kilo 1 Euro“ demek pazarın sloganıydı. Alman tezgahlarındaki satıcılar ise sessiz, gelen müşterilere hizmet veriyorlardı.
5 DİLDE „MESAFENİ KORO“ YAZIYORDU
Pazar yerinin sol köşesinde Ferman Gel‘in sahibi olduğu Fischholland firmasının balık tezgahı vardı. Yine her zamanki gibi her çeşit balık vitrinde yerini almış, kızartmalarda yapılıyordu. Fakat, müşteri sayısı çok azdı. Daha önceki kalabalıktan da eser yoktu. Tezgahın en görülen yerine, „Mesafeni Koru“ mesajı 5 dilde yazılmıştı. Ferman beyle selamlaştık, fotoğraf çekip ayrıldım. Çalışıyorlardı. Sohbet zamanı değildi.
JAHNPLATZ MEYDANI ÇOK SAKİNDİ
Pazar yerinden ayrıldıktan sonra Wilhelm sokağı istikametinden Jahnplatz meydanına çıktım. Bırakın Cumartesi gününü, normal gün ve hatta gece bile o meydan ana-baba günü olurdu. Çünkü, Bielefeld‘in en merkezi yeriydı. Bütün otobüsler oradan geçer, her istikamete bu merkezden ulaşım sağlanırdı. Duraklarda tek-tük insanlar vardı. Jahnplatz meydanı, belkide tarihinin en sakin günlerini yaşıyordu.
BAZI İŞ YERLERİ AÇIKTI AMA SOKAKTA KİMSE YOKTU
Jahnplatz meydanından Bahnhof sokağındaki alışveriş merkezine girdim. Normal günlerde, özellikle Cumartesi birilerine toslamadan yol almak mümkün değildi. Hep kalabalık olurdu. Cafe Knigge önünde 3 kişi oturuyordu. Onlardan biride Edip Eroğlu isminde bir Türkiye kökenliydi. Resmen güneşleniyordu. Fotoğraf çekebilir miyim, deyince, eline kahve bardağını aldı. Biraz ilerde DM, Karstadt, Müller mağazaları açıktı. İçerde birkaç kişi de görülüyordu. Loom alışveri merkezi tabii ki kapalıydı. Tchibo‘nun önünde günün her saatinde eksik olmayan kalabalıktan eser yoktu. İlerdeki dondurmacı açıktı, kapısında isminin Metin Bodur olduğunu öğrendiğim birisi vardı. Kahve alıyordu. Metin Bodur ve bir arkadaşı önümüzdeki günlerde açılışı yapılacak Sanremo cafe‘nin işlerini yapıyorlardı.
WİLLY-BRANDT-PLATZ MEYDANINA GELDİM
Son durağım Willy-Brandt-Platz meydanı oldu. Ofise çıkmadan önce etrafı gezeyim dedim. Öztat, Saylam ve Reisebüro Eroğlu açıktı. Her satış yerlerinde olduğu gibi onlarda tedbir almışlardı. Hatta, Saylam Import & Export‘a içeri giriş yoktu. Hizmet girişte pileksi glas cam arkasından veriliyordu. Biraz komik geldi bana ama, iyi çözümdü. Komşularla biraz, korona eksenli lafladık. Ali İhsan‘ın mesafe tutmayan birine söylediği söze (buraya yazamam) baya güldük. En son ofise çıktım. Bıraktığımız gibi duruyordu. Alacaklarımı alıp kapıdan çıkarken, „İnşallah en kısa zamanda burada çalışmaya başlarız“ diye söyledim ve ayrıldım. Yanımda kimse olmadığı için, „İnşallah sözüne“ yine ben, „İnşallah“ diyerek mukabele ettim.
Çünkü; 1994 yılından beri büroda çalışmış, belli bir alışkanlık olmuştu. Korona virüsünden dolayı „Home Ofis“ yapmak zorunda kalınca, ilk hafta resmen şok yaşamıştım. Kolay değildi; günümün üçte ikisi ofiste geçiyordu. Çoğu arkadaşlar gibi ben de, çalışmalarımı tekrar ofiste yapacağım günü hasretle, özlemle, sabırsızlıkla bekliyorum.
17 fotoğraflı galeri ektedir: