Siyasette tesadüf yoktur. Hiç bir şey durup dururken, birden olmaz. Herşeyin bir planı, stratejisi vardır. Her hamle hesaplanmıştır. Ve hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Hesaplar görünmeyen bölümdedir. Alman siyasetçi Egon Bahr konuyla ilgili, “Uluslararası siyasette hiç bir zaman konu demokrasi veya insan hakları değildir. Devletlerin çıkarları asıl meseledir. Tarih derslerinde ne anlatırsa anlatsınlar, bunu aklınızda tutun“ demiştir. Günümüzde modern savaş tekniği olarak asimetrik savaşlar göre çarpıyor. Bu tekniğe göre, “akıllı“ (daha doğrusu kendini akıllı zanneden) ülkeler kendileri asla savaşmazlar. Başka ülkelerin askerlerini, taşeron örgütlerini veya terör örgütlerini kendileri için savaştırırlar ve kendi istihbaratlarının kontrolü altında olan sözde STK´ları bilgi toplamak için kullanırlar. Dolayısıyla ülke A ve ülke B kendi çıkarları için ülke C ve D´yi savaştırırlar. C ve D birbirlerini yerler, yok ederler, fakat asıl savaşan ülke A ve B´nin kılına zarar gelmez. Siz buna ister gölge oyunu, cambaz oyunu ister kukla ve piyon savaşları deyin. Bu savaş metodu psikolojik savaş açısından çok etkilidir. Çünkü asıl savaşanlar açıktan savaşmadıkları için düşman için hep arka planda olurlar. Ve bu belirsizlik sebebiyle psikolojik bir üstünlük elde ederler. Örnek olarak tüm dünyadaki terör örgütlerini ele alabiliriz. Terör örgütlerini kendi çıkarları için savaştıranlar, hiç bir zaman ön plana çıkmazlar. Arka planda ise, örneğin terör örgütlerinin elde ettikleri topraklardan tüm dünyaya petrol satarak milyarlar kazanırlar. Terör örgütlerinden veya Libya, Mısır ve Suriye´nin karıştırılmasından, dağıtılmasından kimler en çok kazanıyorsa, bu bölgelerdeki savaşlar kimlerin en çok işine geliyorsa arka planda olanlar da onlardır. Psikojik savaşların en etkili silahı ise propagandadır. Bu konuda özellikle terör örgütleri çok etkili. Çünkü estirdikleri terör sayesinde belirsizlik ve güvensizlik ortamı oluştururlar, korku ve umutsuzluk yayarlar ve toplumu etkilemeye çalışırlar. Terör örgütlerinin eylemlerinin en önemli hedeflerden biri toplumu bölmek. Bu sayede toplumda aşırı fikirler ortaya çıkar, azınlıkların hepsi aynı kefeye koyulur ve aynı kefeye koyulanlar kenderini dışlanmış hissederler. Dolayısıyla toplumsal kamplaşma ve iç savaş başlar. İntihar saldırısı düzenleyenlerin psikolojik altyapısı İntihar saldırıları 21. yyl´da terörist grupların metodu haline geldi. Bu şekilde hedef toplumda şaşkınlık yaratmak ve kitleleri korkutmak isterler. Asıl hedef de budur. Dolayısıyla ölü sayısı önemli değildir. Hedef toplum korkmaya başladıysa hedefe ulaşılmıştır. Korku ise farklı nedenlerden dolayı oluşur. Birincisi, ne zaman nerede bir saldırının olacağı bilinmemesinden dolayı. İkincisi ise, ki bu korku bilinçaltına daha fazla yerleşir, insanların ideolojileri için nasıl olurda kendi hayatlarını sonlardırdığı sorusu. Bu sorudan dolayı farklı endişeler oluşur. Bu nedenle kısaca intihar saldırısı düzenleyen insanların psikolojik altyapılarını analiz etmeye çalışalım. Konuyla ilgili yapılan birçok araştırma var. Hepsinin ortasını bulursak, eylemcilerin hepsi değil, ama çoğu madde bağımlısı, depresif, anksiyete bozukluğu yaşıyor, zihinsel sorunlu, ve küçük oranlı da olsa şizofrenlikleri var. Aynı şekilde birçoğu eğitimsiz, işsiz, asosyal, yalnız ve 17-25 yaş arasında. Araştırmalarda elde edilen bu verilere rağmen hepsini psikopat veya asosyal olarak görmek yanlış olur. Çünkü bu faktörler katalizör görevi görür. Yani terör örgütüne katılmak ve intihar eylemi düzenleme oranını yükseltir. Asıl neden ise ideolojik saplantıdır. Burada çevre faktörü devreye giriyor. Eğer bu kişilerin çevresinde terörist bir ideolojiyi benimseyen insanlar var ise ve bunlar bu kişinin yarasına merhem sürüyorsa veya yaşadığı güncel sorunlara güya çözümler sunuyorsa, örneğin ona daha adaletli bir dünya vad ediyorsa, katılım ve eylem oranı yükseliyor. Netice olarak bu kişiler toplumu düzeltmek istediklerini, hayatta kendilerine haksızlık edildiğini ve dolayısıyla adalet aradıklarını belirtirler. Önemli bir motivasyonu, kendini ideoloji için feda etme hissi verir. İntihar eden kişi kahraman olacağını düşünür. Kendisini küçümseyenlere karşı bu şekilde cevap verdiğini düşünür. Daha önce hayatta başarısız olmuşsa bu his ona – ölmesine ve beklediği duyguyu hiç yaşayamayacağına rağmen – yeterli bir motivasyon verir. Hatta kahraman olma ve ´nihayet hayatta bir işe yarama´ hissi bazen ideolojiye olan inançtan bile daha baskın hale gelir. Terör örgütleri de bu motivasyonun etkisini bildikleri için bu durumu etkili bir şekilde kullanırlar. Örneğin yeni eylemcileri motive etmek için intihar edecek olan eylemciye intihardan önce bir “son konuşma“ çektirirler ve başarılı bir eylemden sonra bunu yayarlar. Sonuç itibariyle intihar eden kahraman olur ve yeni kişiler bu şekilde motive olur. Hayatta zaten başarısız ve önemsenmemiş olan bir kişi bu şekilde kahramanlaşmak ve ideolojisini ´faydalı olmak´ ister. İntiharların motivasyonu zannedildiği gibi dini değildir, tamamen siyasi ve ideolojiktir. Dine indirgemek basitliğe kaçmaktır ve olayı anlamayı ve önlemeyi engeller. Dinin rolü sadece suistimal edilmesidir, örneğin şehitlik kavramını suistimal etmek çok kolaydır. En çok intihar eylemleri yine zannedildiği gibi İslami gruplarda görünmüyor, zaten İslam´a göre intihar haramdır. Dünyada en çok intihar saldırısı düzenleyen örgüt Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanlarıdır (Liberation Tigers of Tamil Eelam). Sri Lanka´da Mayıs 1976´da kurulan ve bağımsız bir devlet kurmak için mücadele eden bu terör örgütü, silahlı mücadeleye 1983 senesinde başladı. Bu mücadele sonucunda Sri lanka´da bir içsavaş yaşandı ve Mayıs 2009´da nihayet sona erdi. Hindistan, ABD ve AB tarafından terör örgütü olarak tanınan kanlı örgüt, intihar eylemcilerinin giydiği bomba yeleğini icat etti. Dünyada kayıt edilen intihar saldırılarının %50´si bu örgüt tarafından gerçekleştirildi. Cemil Şahinöz cemil@misawa.de https://www.facebook.com/CemilSa https://twitter.com/Cemil_Sahinoez