„Beni korkutan kötülerin baskısı değil, iyilerin kayıtsızlığı.“
Martin Luther King
Tarih sahnesinde bir çok soykırım gerçekleşmiştir. İnsanoğlu büyük zulümler işlemiştir. Irk, renk, kabileye dayanan tüm ideolojileri hem dinimiz hem kültürel mirasımız red eder.
Geçmişteki soykırımları anmak ve kınamak elbette önemlidir. Fakat halihazırdaki soykırımları görmek, görebilmek ve „dur“ diyebilmek, bundan daha önemlidir. Çünkü tarih tekerrürden ibarettir, hiç tekerrür eder mi ibret alınsa?
1995´deki Srebrenica soykırımını insanlık görmedi. Görmek istemedi. Bilinçlı veya bilinçsiz olarak gözler, kulaklar, ağızlar kapandı. Ancak yıllar sonra soykırım olarak nitelendirilmeye başlanıldı.
Aynı etik dışı davranışı yine görüyoruz. En az 5 senedir tüm insanların gözleri önünde tüm bir millet katlediliyor. Ve yine sessizlik ve kayıtsızlık hakim. Kimse ya görmüyor veyahut konuşmak istemiyor.
Bahsedeceğimiz bu zulümün adı soykırımdır. Bu şekilde ifade edilmeli. Ve bu soykırım öyle şiddetlidir ki, başka “soykırımlar“ yanında “küçük sürtüşmeler“ gibi kalır.
Evet, Myanmar´daki soykırım´dan bahsediyoruz.
Senelerdir Myanmar´da müslümanlar katlediliyor. Sistematik bir şekilde tüm dünyanın gözleri önünde soykırım gerçekleşiyor. Fakat Myanmar´da elde edilebilecek fazla yeraltı hazineleri olmadığı için kimse “Diktatörü durdurun“, “Demokrasi elden gidiyor“ demiyor. İnsanların canları beş para etmiyor.
Myanmar´ın Arakan bölgesinde binlerce insan en zalim bir şekilde işkence görüyor ve öldürülüyor. Bugün yaşanan bu zulüm dün başlamadı. Seneler önce başladı. Fakat sadece Ramazan, zekat, kurban ve romantik anlarımızda hatırladık.
Örneğin, 2012 senesinin Hazıran ayında sadece bir ay içerisinde 25.000 insan öldürüldü. Bir günde 1000´den fazla insan katledildi. Evler, camiler, müslümanların yaşadığı bölgeler yerle bir edildi. Bu zulümden kurtulabilen müslüman halk başka devletlere sığındılar, fakat soykırıma rağmen bu insanları mülteci olarak kabul etmeyen devletler de vardı – ki bunlar da zulüm ve soykırıma ortaklık etmiş oluyorlar.
İHH´nın insanhakları raporunu incelediğimiz zaman, Myanmar´da yaşayan müslümanların daha önce de, daha öldürülmeden önce de, hiç bir hakları olmadığını görüyoruz. Bu rapora göre müslümanların bazı bölgelere girmeleri tamamen yasak. Bazı bölgelerde dışarıya çıkmaları yasak. Saat 21´den sonra müslümanlar evlerinden çıkamazlar. Camilere gitmeleri tüm gün içerisinde yasaklanmış. Senede bir kere müslümanlar devlete vesikalık bir aile fotoğrafı sunmak zorunda. Her ölen veya doğan için ayrı vergi ödemekteler. Müslümanlara betondan ev yapmak veya satın almak yasak. Eğer bir müslüman esnaf olarak çalışmak istiyorsa, mutlaka budist bir işortağı bulmalı, ve bu iş ortağı hiç bir maddi katkıda bulunmadan, hisselerin yarısına sahip olmalı. Müslümanlar devlet hastanelerine gidemez. Devletin onayı ve özel bir vergi ödemeden evlenmeleri yasak. Sadece belli yaşa kadar okula gidebilirler. Sabit telefon hattı yasak. Araba, motorsiklet gibi araçları kullanmaları veya satın almaları yasak. Hakim karşısında avukatsız, savunmasız ve yargısız hüküm alabiliyorlar. Myanmar´da müslümanların nüfüs cüzdanları dahi yok. Kendilerine müslüman olduklarını belirten özel bir belge veriliyor.
Hepsi şaka gibi veya bir korku filimi gibi geliyor. Ama hepsi gerçek. İnternet´de veya sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılan yalan yanlış resimler gibi değil. İnsanhakları derneklerinin raporlarında bu bilgiler yer alıyor. Bahsettiğimiz gibi, yıllar öncesinden. Yeni de değil.
Ve bu yasaklar yetmiyormuş gibi, şimdi de müslümanların hayat ve yaşama hakları elden alınıyor.
Dolayısıyla bu soykırım, yıllarca süren bir baskı ve zulmün neticesidir. Birdenbire oluşan bir siyaset veya durum değil. Myanmar´da devlet yıllardır müslümanlara işkence etti ve sınırları denedi. Tüm dünya sustuğu için, hızını alamayıp soykırıma, yani sistematik katliama yöneldi. Çünkü her soykırım için bir suskunluk, bir sessizlik lazım. Tarih boyunca böyle olmuştur. Çoğunluk sustuğu için soykırımlar gerçekleşir.
10 sene sonra bir Razaman´da uygur türklerine ağlamamak ve uygur türklerine uygulanan soykırımdan bahsetmemek için tam da burada bir hatırlatma yapmamız gerekiyor. Uygur türkleri de yıllardır Çin hükümeti tarafından aynı yukarıda bahsettiğimiz zulüm ve benzer yasaklarla karşıkarşıyalar. 1949´dan itibaren 400.000´den fazla uygur türkü bu baskı sonucu öldürüldü. Eğer bu konuda da susulmaya devam edilirse aynı netice oradaki masum halkı da bekliyor.
Rengi, dini, dili, ırkı ne olursa olsun, bir müslüman zulüme karşı gelmeli. Sesini çıkarabilmeli. Çünkü yukarıda da bahsettiğimiz gibi, sessizlik zulümü artırıyor.
Cemil Şahinöz