Sporun anatomisi Ticaret, Siyaset ve Medyanın Spor ilişkisi

Dr. Cemil Şahinöz yazdı:
Dr. Cemil Şahinöz yazdı:

Bir anekdot ile başlayalım: Beyaz adamın Amerika´yı işgal ettiği günlerden biriydi… “Medeni” beyaz adam, “vahşi” kızıldereliye yarışmayı ve rekabeti öğretmek ister… Bir koşu yarışı düzenlenir. Koşacak olan kişiler gruplara ayrılırlar. Yarış başlar… Yarışı kazanan grup sevinçten zıplar, hoplar. Kaybedenler üzüntülü olurlar. Kızıldereliler kazananların neden sevindiklerini anlayamazlar. Kaybendelere sarılıp, onlarla beraber ağlarlar. Beyaz adam şaşkın şaşkın bakar. O da bu duruma anlam veremez. Kızılderelilerin lideri açıklamaya çalışır: “Kardeşimiz ağlarken, biz sevinemeyiz. Sırf ´eğlence´ için bile olsa, kardeşimizi üzeceksek onunla yarışmayız. Kazandığımızda, aslında kardeşimizin kaybettiğine sevinmiş oluyoruz. Bunu bizim vicdanımız kabul etmez.”

***

Spor´un ruhunda musabaka vardır. En az iki kişi, kendilerini ispat etmek için, rekabet için birbirleriyle her hangi bir şekilde yarışırlar. Kazanan ya fiziksel bir ödül elde eder, ya da kendini tatmin etme ödülüyle mükafatlandırılır.
M.Ö. 776´dan MS. 393´e kadar Eski Yunan´lar her dört senede bir meşhur Olimpiyat oyunlarını sergilemişlerdir. Yunan dünyasının en iyi atletleri, daha doğrusu bunu ölçecek kurumlar doğal olarak olmadığı için, kendini en iyi zanneden atletler, Olimpiyatlara katılmışlardır.

Romalılar ise biraz daha vahşi bir spor anlayışına sahiptiler. Büyük arenalarda gladyatörleri dövüştürürlerdi. At arabası yarışları da sevilirdi. Bu musabakaları kazanan atletlerin namları tüm imparatorluğa yayılırdı.

Bunlar ve bunlara benzer spor oyunlarının her zaman farklı gelirleri vardı. Hedef, bazen imparatorluğun ismini yaymak, bazen şehre yeni insan kazanmak, bazen de rakip milletleri korkutmaktı. Ama her zaman düzenleyenler için bir çıkarı olurdu.
Bu çıkar yüzyıllar geçtikçe büyümeye başlar. 19. Yüzyıla gelindiğinde ise artık büyük spor musabakaları yaygın bir şekilde büyük çıkarlara hizmet etmeye başlar. Endüstri devrimi ve özellikle 20. Yüzyılda spor musabakaları da bir devrim geçirir. Artık spora sadece ticaret değil, siyasette el atar. Özellikle uluslararası musabakalar siyasetin göz bebeği haline gelir. Hitler ve komunist ülkeler Olimpiyat oyunlarını kendi emelleri için kullanmaya başlarlar.

Spor sektörüne 20. Yüzyılın yarısında büyük bir pençe saplanır: Ticaret sektörü. Zaten her zaman var olan bu pençe, bundan sonra sporun ruhunu emmeye başlar. Her spor dalında milyonlarca doların saklı olduğu keşfedilir. Büyük şirketler, büyük paralar işin içine girer ve “spor“ yeniden devrim geçirir.

Fakat bu sefer sporun ruhu da değişir. Artık ticaret ve spor kanka olurlar. Et ve tırnak gibi olurlar. En büyük yarayı futbol alır. Futbol klübleri zenginler tarafından satın alınır, takımlara büyük paralar yatırılır, futbolcular milyonlar kazanır, şike olayları başlar, maçlar özel kanallara satılır, ardından şifreli kanallar devreye girer. Sadece “parası“ olan maçı izler… Parası olan takımlar yükselir.

Almanya´nın birinci liginde oynayan Hoffenheim takımını misal olarak verebiliriz. 5000 nüfuslu bir köy takımı olan Hoffenheim Futbol Takımı´nı bir milyoner satın alır. Ardından dünyaca ünlü futbolcuları köy takımına transfer eder. Antreman sahasını lüks bir hale getirir. O kadar ki köy takımı, maçlarını başka bir şehrin stadında oynamaya başlar. Ve “mucize” gerçekleşir: Köy takımı Hoffenheim 1. Lige çıkar ve hatta ilk hafta birinci sıraya oturur. Şimdi sormak lazım: Hoffenheim futbol takımının Hoffenheim köyüyle ne bağlantısı var? İsimden başka bir bağlantısı var mı?

Olayın başka bir boyutu daha ortaya çıkar: Ulus ve yabancılar. Daha önce herkes kendi milleti için yarışırken, artık yabancı akımı ve küreselleşen dünya, sporu da değiştirir. Futbolda önce takım başı 3 yabancı, ardından 5, daha sonrada neredeyse sınırsız yabancı taransferleri mümkün olur.

Özellikle Amerika´da yaşayan zenci kesim için, yani Afro-Amerikan kesimi için, spor ve rap müziği yoksulluk ve sefillikten kurtulmak için bir kaçış yolu haline gelir. Basketbol´da siyahi oran oldukça fazladır. Atletizmde de aynısı geçerlidir.

Atletler de değişti. Eskiden senede bir kaç rekor kırılırken, artık 80´den fazla rekor kırılıyor. Rekor kırabilmek için normal insan vücudunun sınırlarını aşmak gerekiyor. Çünkü insanın fiziği sınırlı. Belli bir kapasiteden sonrasını doğal şartlar ile yapabilmesi neredeyse imkansız. Yani doğa dışı imkanlara başvurmak gerekiyor. Sporcu aşırı rekabet hissine kapılır ve kendisinden beklenenleri yerine getirememe ihtimalinden dolayı psikolojik baskı yaşar. Sporcunun ruhu ölür… öldürülür… Bazı devletler radikal metodlar uygulamaya başlarlar. Mesela komunizm altında olan Çin, sporcuları çocuk yaşında ailelerinden alır ve spor kamplarına yerleştirir. Bu şekilde daha küçük çocuk olmalarına rağmen sporcu olarak yetiştirilirler. Bu şekilde insan bir robot haline getirilir.