Korona tedbirleri üzerindeki münakaşalar, bu illete yakalanan tanıdıklarımızın durumu, tedavileri başarısız kaldığı için kaybettiğimiz yakınlarımız, artık günlük konuşmalarımızda giderek daha fazla yer işgal ediyor. Salgının kılık değiştirerek, tesirlerini arttırarak hükmünü sürdürmesi, ‘aşı bulundu, çare üretildi’ gibi ümit veren, ferahlatan söylemlerin önüne geçiyor. Her gazete haberi, her televizyon görüntüsü karamsarlığımızı arttırırken, her gelen mesaj, her çalan telefon ‘acaba yine kötü bir haber mi var?’ sorusu ile endişelenmemize yol açıyor. Cevap vermeyen telefonlar kalp atışlarımızı hızlandırıyor.
Geçtiğimiz yılı çoğumuz ‘yaşanmamış yıl’ olarak görüyoruz. Önümüzdeki yıl veya yıllar için ne kadar iyimser olmaya çalışsak da aşılması güç büyük şüpheler içerisindeyiz. Her şeyimizle salgına odaklanmamız, hayatımızın akışında gerekli diğer hususlarda zaman zaman ihmal zaman zaman çaresizliklerle karşı karşıya kalmamıza yol açıyor. Öncelik sıralamamızın değiştiğini, gelecekle ilgili planlamaların lüzumsuzluğunu görüyoruz. İnsanlık, bu saldırıyı tamamen püskürtüp etkisiz hale getirecek gerçek çareleri üretebilecek mi, yoksa dünyamız uzun süre üzerinde tehlikenin kol gezdiği, hastalıklı bir gezegene mi dönüşecek? Bu soruların henüz açık ve tatmin edici bir cevabı yok.
Bu salgından ekonomik bakımdan zarar görmeyen ülke mevcut değil. Ülke ekonomilerinin birbirine bağımlılığı, maddi hasarların zincirleme şekilde yayılmasına ve büyümesine sebebiyet veriyor. Tedarik zincirleri konusu, dünya tarihinde şimdiye kadar karşılaşılmadığı ölçüde ehemmiyet kazandı. Güvenli sevkiyat olmaksızın yapılacak üretimin fazla değerinin kalmadığı görüldü. Tedarik emniyetini sağlayabilen, ekonomi gemisini daha kolay yüzdürebilecek.
Üretimde işyeri güvenliği konusu, sağlıklı toplumun sağlıklı üretimin bir parçası olduğu düşüncesini güçlendirdi. İnsanların belli mekanlara tıkılarak çalıştırılması, bilhassa bilgisayar başında çalışanlar için yavaş yavaş gündemden kalkıyor. Gökdelenlerin bir kısmı işlevsiz kalacağı gibi, evlerimizin bir bölümü bu gidişle işyerine dönüşecek. Ekonomide, iş hayatında başlayan dönüşüm süreci salgın bitse, dünya tamamen güvenli hale gelse de devam edecekmiş gibi görünüyor.
Hayat, ekonomi ve üretimde çarkların dönmesinden ibaret değil. Sosyal ve kültürel hayat, salgının yıkıcı tesirlerinin en etkili görüldüğü alanlardan. Eğitim de öyle; her ülkede eğitimin kalitesi düşmüş halde. Kimin ayakta kalabildiğini şimdiden kestirmek mümkün değil. Dini ihtiyaçların karşılanması, toplu ibadetlerin yerine getirilmesi, dini merasimlerin icrası gibi konularda tüm din mensupları sıkıntılı. Bir araya gelememe, adet ve geleneklerin yaşatılmasına darbe vurduğu gibi aile hayatını da olumsuz etkiliyor. Spor karşılaşmaları âdet yerini bulsun diye yapılıyor, hiçbir şekilde eski tadını vermiyor. Sıkıntılardan medya da nasibini alıyor. Haber yapmaktan başlayan, gazetelerin okuyucuya ulaşması evresine kadar her aşamada bir hayli problem var.
Almanya’daki Türkler, geçtiğimiz yıl tatil için memleketlerine gidemediler. Bu yaz tatilinde nelerle karşılaşacağımızı şimdiden tahmin etmek mümkün değil. Normal vatandaşlar için temenni ve duadan başka bir tercih görülmüyor. Yetkililerin iyimserlik aşılamaya yönelik beyanatları gerçekte karşılık bulabilecek mi, yaşarsak hep birlikte göreceğiz. Salgın, memleket ziyaretinin, sıla-ı rahimin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
Sağlık denince akla hemen korona gelse de sağlık bundan ibaret değil. Hastane şartları sebebiyle birçok kişi tedavilerini erteleme yoluna gitti. Diğer taraftan salgının oluşturduğu psikolojik şartların tetiklemeye başladığı ve ilerde daha da çoğalacağı muhakkak olan hastalıklar var. Yarınlarda bir de bunlarla başetmeye çalışacağız. Sokağa çıkma yasağı ve benzeri uygulamaların yürürlükte olduğu yerlerde, yeterli güneş görmeyen, yeterli oksijen almayan ve yeterli sosyal aktiviteden mahrum kalanların karşılaşacağı problemlerin derecesini şimdiden tahmin etmek bir hayli zor. Ancak hem insan hem dünya bunlara hazırlıklı olmak zorunda.
Ne tarafa bakarsak bakalım, iç açıcı olmayan değişik manzaralarla karşılaşıyoruz. Ancak her şeye rağmen umudu elden bırakmamak gerekiyor. Yaşamanın ve yaşama azminin gereği budur. Daha güzel günlere bir an önce ulaşmak dileklerimle.