YUNUS EMRE HEP YENİ

Tarihte şahsiyetler vardır; bulunduğu devre tesir etmişler, bir ünvan kazanmışlardır. Bu şahsiyetler türlü vesilelerle anılırlar. Bu bir milli hassasiyet ve vefa olarak tezahür eder. Fakat Yunus Emre’nin bu hadiseyi aşan tarafları vardır. Yunus Emre’yi anmak, tarihten bir şahsiyeti vefa borcu olarak anmaktan farklıdır. Yunus Emre’yi okumakla, tanımakla bizim kazanacağımız faydalar söz konusudur.
İnsana iç donanım kazandıran güzel ölçüler Yunus’un mısralarında şiir ahengiyle yer almıştır. Bu yönüyle Yunus Emre bir tebliğcidir. Yedi asırdır eskimemenin sırrı karşımıza bir deryanın varlığıyla çıkmaktadır. Şiirimize aşk, öz ve tebliğ tarafından bakarsak, geçen zamana rağmen Yunus’un aşılamadığını görürüz. İlahi aşkı, insan sevgisini, müsamaha ve hoşgörüyü, ilmi, hikmeti, fânîliği, dünya ve ahret ilişkisini bir bütün olarak işleyebilmek Yunus’a mahsus bir husustur. Ayrıca Anadolu’da Türkçe ile kurulu edebiyatın temelini oluşturması bakımından Yunus Emre önemlidir.
En önemlisi de sözlerindeki prensip, ilke ve insani inceliklerdir. Yunus Emre nice sözler söylemiştir. “Cümle alemi” bir gören anlayışı en yüksek insani görüş olarak zamana kaydolmuştur:
Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Cümle alem birdir bize..
Biz kimseye kin tutmayız
Ağyâr dahi yârdır bize
Bu sözler Anadolu’nun dünyayla bir gönül rabıtası kurmasını temin etmiştir.
Zira, Anadolu toprağını yoğuran ruh, evrensel sevgiyi bir ölçü olarak kalplere nakşetmiştir. Herkesin kendine göre bir güzelliğinin, iyi tarafının olacağı muhakkaktır. Gönül kapılarını açık tutan Yunus Emre, herkesin hakkını teslim eden bu hoşgörünün veciz ifadelerle anahtarlarını da vermiştir.
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil..
derken, herkesin kendine göre bir inceliğe sahip olduğunu, herkesin kendince bir kıymete sahip olduğu hatırlatması yapılmaktadır. Ve bunun bir lütuf şeklinde değil, elzem bir haslet olarak anlaşılmasını ister Yunus Emre. Hakk’ın yarattıklarını tecrit edecek bir anlayış “asıl” değil, “asi” bir anlayıştır Yunus’a göre. Aşağıdaki mısralar tavsiyenin ötesinde, bağlayıcı bir sorumluluğu hatırlatır herkese:
Yetmiş iki millete aynı gözle bakmayan
Halka müderris olsa hakikate asidir…
         Dünyaya belli bir süre için gelenin ancak iyilik yapması, sevgi dolu olması gerekliliği şiir diliyle ifadesini bulmuştur:
Benim bunda kararım yok, Ben yine gitmeye geldim
Bezirganım metaım çok, Alana satmaya geldim…
                
Ben gelmişim sevgi için, Gönüller dost evi için                  
Ben gelmedim dâvi için, Gönüller yapmaya geldim..
 
Bilişin güzel yârenler, Bunda bilişti erenler,
Bu nusha kulak verenler, Bunu anlatmaya geldim..
   Yunus Emre’nin, aşkı olanla, aşkı olmayanı yan yana getirip değerlendirmesi ise, sevgi dolu olmanın yüceliğini bir daha teyid ederken, sevgisizliğin basitliğini de bir daha ortaya koyuyor:
İşitin ey yârenler, aşk bir güneşe benzer..
Aşkı olmayan gönül, misâli taşa benzer..
 
Taş gönülde ne biter, dilinde ağı tüter
Nice yumşak söylese, sözü savaşa benzer..
 
            Yunus Emre bir mektep insan.. Ölçülü ifadeleri bizlere “ölçü” olabilecek mahiyettedir. Her şeyi bilmenin en başında “sözünü bilmek” önemli. Boğaz dokuz boğumdur, bu yutkunarak yani düşünerek konuşmak gereğine örnek gösterilir. Kulak iki, ağız birdir. Öyleyse iki dinleyip bir konuşmak lazımdır diye örnek genişletilir. Çünkü, “Söyleyinceye kadar insan söze, söylendikten sonra ise söz insana hakim olur”. Nihayet, “Söz ok gibidir çıktıktan sonra geri döndürmek zordur” atasözü bu hususa noktayı koyar.
Söze önem vermek ve onu yürekten söylemek, manalı söylemek gerekir. “Söz kalpten çıkarsa, karşıdaki kalbe kadar ulaşır, sadece dilden çıkarsa kulaktan ileriye gitmez” doğrultusunda tarifini bulan ölçü de gerçekten güzeldir.
            Anadolu toprağını yoğuran Yunus Emre’miz özünden gelen duyuşla sözün sırrını en başta, en güzel olarak mısralaştırmıştır. Yedi asırdan beri Anadolu semalarında çınlayan şu mısralar gerçekten vecizdir:
Sözünü bilen kişinin
İşini sağ ede bir söz
Sözü düşünüp diyenin,
Yüzünü ağ ede bir söz
Atasözü, “Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir” demektedir. Bu gerçek Yunus Emrede daha farklı boyutlarda yankı bulur:
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ede bir söz
            (….)
Bu yönde örnek verilen veciz bir kaç siirsel söz, deryadan bir kaç damla gibidir. Ve asıl nice nice güzel sözlerin derya dolusu oldugunun işaretini vermektedir..